28 Ocak 2015 Çarşamba

......

‘’ …
 Hayat Kaf dağının ardına çekildi
Çiy taneleri kumlarda birer Leyla masalı
Yıldızlar başka avuçlarda terliyor
Kimse kendinden bir yere gitmiyor

Yaşıyoruz sessizce yaramızı severek..’’

25 Ocak 2015 Pazar

yıllanmış...


Yasaklı kelimelerden devşiriyorum tüm kırılmışlıklarımı. Gökkuşağına ve denize hasret kalan bozkır çocuklarından alıyorum bakışlarımı. Bakışlarım gitgide yok oluyor akşamı bekleyenlerin sessizliğinde. Onlar da yasaklıydı. Olumlanamayan zamanın güvertesinden bakıyorum tüm durgunluklara. Savaşın ortasından gelip yaşadığım kentte soluk almaya çalışan bir çift yeşil göz takılır kadrajıma. Saçları, duruşu kalemle çizilmiş kadar belirgindi. Daha belirgin bakıyordu. Hayatın savurduklarını avuçlarında toplamıştı adeta.

Sınırsız bir sorgulama isteği belirir bende. Suretinden başka düşünecekleri olmayanların yanında. Hangi duyumsayış paklar dökülen kirpiklerimi. Bir dersin en önemli diye belirtilen anında sarılır kaleme ellerim. Cümlelerim tamamlayamaz kendini. Kalemim yüzünü saklar karartılmış yüreklerden. Hızını alamaz ille de yazmak ister. Kurallı cümleler kuramaz.


Yıllanmış günlerim kendini ele verir bir hasat zamanı. Böğürtlen kokulu yollar gelir aklıma. Bir de o zaman henüz bilmediğimiz küskünlükler… Aklım çarmıha gerilir tan vakti. Beklemektedir zemheride yok olanları..

23 Ocak 2015 Cuma

saklı...


Yazmak için zaman seçilmez. Bir anda gelir yok edilemeyen duruşlar gibi. Anlamlar yüklü geceler gelir yolcusu tükenmiş zamanlarıma… Ağır aksak ilerler karaya vuran adımlarım. Tüm yolculuklar adanmışlığın gizinde saklanıyor şimdi. Hız yaptıkça azalan hisler gibi….


Şimdi gerçekten yalnızca fotoğraflarda kalmıştır gülümseyen yüzler. Yok ediyorum hiçliğimi görmeyen gözler ile. Kayıp bir felsefenin dimağında çırpınıyor ruhum özdeş paradigmalardan esinlenerek. Rüzgar uyuşturuyor bedenimi. Aynı kelimelerin sureti dizilir odalara. Serzenişler tükenmiştir artık çapraz zamanların uçarı darbelerinde…

Cahit Zarifoğlu - İşaret Çocukları


‘’ Yün ören at güden kadınlar
Ormanlara tepeden eğilen toprak evlerde
Küçük pencereli karanlık dar odalarda
Uzaktan uzayıp gelen kurt seslerinin uzağa çekilip giden
Ayazda donan gülmeler içinde
Ormanlara süt emziren anne
Unuttu gittikçe uzayan çocuğunu
Hep kaçarmış şehirlerin demir dağlarına uyuyunca toprak beşiğimde
Sahipsiz kalan ellerimden kayan aydınlık günlerim..’’ –s.58-

‘’ … Ve elbet gözlerin sularımdan çekilince ürkek bir ceylanla anlaşırım. Yüzünün çok yakınından bir limana dilinin ve ağzının verdiği baş dönmesine bahçeni tutan tavşanlara sığınırım…

Hem şarkılıyım ben
Gövdem yara dolu
Sevdiğim

Kolla beni…’’-s.75-

pencere

''Düşler
Ne kadar safsalar o yükseklikten düşer ölürler
Şimdi dört yapraklı bir yoncayı kokluyorum ben
Eski düşüncelerin gömütünde boy atmış yonca
Ve soruyorum saflığın ve bekleyişin kefeninde toprak olan o kadın
                        gençliğim miydi benim?
Çıkabilecek miyim yeniden o merak merdivenlerinden?
Merhaba diyebilecek miyim o iyi Tanrı'ya çatılarda dolaşan?
Seziyorum zaman geçip gitti artık
Seziyorum an, tarihin yapraklarından benim payıma düşendir
Seziyorum aldatıcı bir aralıktır bu masa saçlarımla o garip ve kederli
adamın elleri arasında
Bir şey söyle bana
Teninin tüm sevgisini sana bağışlayan insan
Ne istiyor diri kalma duygusundan başka?
Bir şey söyle bana
Kıyısındayım pencerenin
Ve güneşle bağlantıda...''-furuğ ferruhzad-
 

20 Ocak 2015 Salı


Ne ben herhangi birine benziyordum ne de herhangi bir bana benziyordu. Ben tek başımaydım, onlarsa hep birlikteler diye derin düşüncelere dalıyordum. - Dostoyevski- Yeraltından Notlar-

15 Ocak 2015 Perşembe

...


''aslında anlam doğası gereği söyleyeceğini söyleyip hemen kapanmak ister. belirsizlikten korkar. yitip gideceğini sanır. belirsizlik, anlam yoksunluğu değildir. tam tersine çokanlamlılıktır, sınırsızlıktır. şiir orda boy göstermek ister. orda kendine gelir.''-i.b.-

14 Ocak 2015 Çarşamba

...

ve ben artık mutsuz bir adamım. günler, haftalar akıp giderken, ben yaşamıyor da daha ziyade vakit geçiriyorum. ortalık karardıktan sonra pencereden yıldızları izliyorum. umut etmiyorum, kızmıyorum, üzülmüyorum. sadece hatırlıyorum.
alper canıgüz

13 Ocak 2015 Salı

....


'' ve ben böğrümde bir avlu serinliği,
sessizce dinliyorum akıp giden geceyi.''

11 Ocak 2015 Pazar

iyi ki doğdun maviye iz süren ' im :)




'' Ah elim tutuşmasa elini tutsam susmasan konuşsan sesini duysam tutsam güzel yüzünü bağrıma bassam... Doğum günüm gülüm doğum günüm diyorsun doğum günün kutlu olsun mutlu ol senelerce....''

Yeni yaşında şiir yürekli ruhun ile daha çok bizlerle olman umuduyla mavim kalemin hiç susmasın.. İyi ki varsın emekçi öğretmenim.... Seni çok seviyorum maviye iz süren 'im :)


Ses olurdun sesime okumaktan bıkmadığın bu güzelim şiir ile ... Sen aydınlıksın bahar yüreklim...Sen aydınlıksın....

'' Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.
Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
                                          ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.''

 - Nazım Hikmet-

6 Ocak 2015 Salı

...


'' size bu odanın alaca karanlığından, okyanusundan, beni boğan dalgalarından, tenimde kalan tuzundan ve yastıklarda kuruyan göz yaşından hiç bahsetmedim. '' -

.........



Bizler sözcüklerle yetinemeyenler, yok olmaya razıyız ve rıza göstermekte de haklıyız, doğmayı biz seçmedik ve bize verilmekten çok dayatılan bu yaşama, kaygı ve acı dolu, neşesi sorunsallı ya da kötü bu yaşama hiçbir yerde katlanamadığımız için kendimizi mutlu addediyoruz.

Albert Caraco, Kaosun Kutsal Kitabı

1 Ocak 2015 Perşembe

Seslerin yankısı duyulmaz olur. Bir cümlelik hesaplar kurulur adı sanı olmayan kararmış dişler arasında. ‘ Gelecek ‘ diye beklenen zaman dilimi aslında hiç olmadı. Olmayacak da. Yok sayılan her izlenim çekip alınır ‘olmayanlar’ ın arasından. Soğuktan kırılır ince belli bardaklar. Artık eşlik etmezler sayfaların yıpranmışlığına.

Şimdi bir yalnızlık türküsüyüm. Karanlık, kör kuyu değildir ezber bozan limitsiz çağrışımlardır.  Tıkanmışlık bir nehrin en kıvrak yerinde . başlangıç ve son… Ne kadar da yakın oysa. Yakınlığın en uzak noktasındayım şimdi. Katıksız bir söyleme dönüşür tüm ertelenenler. Olmadık vakitlerde gelen uykunun çarmıha gerilmiş rüyalarıdır gördüklerim. Rüyalara, düşürüyorum aklımdan geçenleri. Suda bekletilen taşlar yosun tutarken ağlak zamanlar bıkar ağlaklığından. Bıkar ve tüketir kendini tasvirlerin bittiği yerde.

Yalnızlığın dokularına genetik müdahaleden geçirilmiş kök hücreleri verilemiyor ne yazık ki… Çünkü yalnızlığın tadı ve gelişi hep aynıdır.


Rengi, kokusu...

.

Ad

E-posta *

Mesaj *