25 Ocak 2014 Cumartesi





Tomorrow Will be Another Day

Belki ona gideriz yarın,
Belleksiz sevgiliye,
Poplin elli korkak çocuğa,
Duyarlığı, unutkanlığının kanı
anaya-
Ona belki gideriz yarın,
Gören gözlü kör güzele,
Çılgın gülüşlü bebeğe,
Yüreği, sızlanan ruhunun göğü
yavrucağa-
Yarın gideriz belki ona,
Unutuşun türküsü, bekleyiş
tortusunda,
Esnek kokulu çiçeğe,
Kaynak bakışlı Venüs'e-
 
-n.m.-

1 Ocak 2014 Çarşamba

...



// Guayasamín – Hambre—
Gerçekten ölümsüz olacak sanat yapıtının tüm sınırlarından arınmış olması gerekir; mantık ve sağduyu, araya girmekten başka işe yaramaz. Ama o sınırlar bir kez yıkıldı mı; işte o zaman çocukluğun hayal ve rüya alemine girmiş oluruz. Böyle büyük ruhani anlar, sanatçının ruhunun ta derinliklerinde hissedilmiş olmalıdır; orada hiç bir mırıldanma, hiçbir kuş ötüşü, hiç bir yaprak hışırtısı insanı kendinden alamaz.
Benim hissettiklerimin bir değeri yok; yalnızca gördüklerimin canlı bir şekli de önümdeler, gözümü kapattığımda ise görüş alanım daha da güçlenmiştir.

Sanatı bize tanıdık gelen bütün nesnelerden, konulardan, geleneksel düşüncelerden, popüler simgelerden arındırmak gerekir. Daha da önemlisi, içimizde duymamız gereken derin güvendir: Birden gözlerimizin önüne gelen, ama hiçbir anlamı olmayan, hiçbir konusu olmayan, hiçbir mantığa sığmayan bir görüntüye öyle güçlü bir inançla sarılırız ki o yarattığı sevinci ya da acıyı -her neyse- biz istemesek de resmini yaptırmalıdır bize, öyle ki, bir insanın açken bir parça ekmeği hayvan gibi parçalamasına yol açan dürtüden daha güçlü bir dürtü olmalıdır bu.
Versailles’ a yaptığım bir ziyareti tüm ayrıntılarıyla hatırlıyorum. Sessizlik ve dinginlik vardı. Her şey sorgulayan, gizemli gözlerle bana bakıyordu sanki. Sonra baktım, sarayın her köşesi, her sütun, her pencere aslında bir ruha sahip: karanlık bir ruha. Mermer kahramanlara, havada hareketsiz duran heykellere, kış güneşinin hiç ısıtmadan, sevmeden, mükemmel bir şarkı gibi üzerimize inen ışıklarına baktım.
Bir kuş kafesinde ötüyordu; işte o an insanları tuhaf formlar yaratmaya götüren gizemi hissettim. O zaman yaratı süreci yaratıcıdan çok daha olağan üstü geldi bana.
Belki de tarih öncesi insanın bize aktardığı en şaşırtıcı duygu önsezidir. Bu hep sürecek. Biz bunu evrenin sonsuz irrasyonelliğinin bir kanıtı olarak algılayabiliriz. İlk insan ona tekinsiz gelen bir sürü şeyin içinde gezmiş olmalı. Her adımda titremiş olmalı.
Giorgio De Chirico – Gizem ve Yaratı (1913)

.

Ad

E-posta *

Mesaj *