Uzaktan gelen birkaç valiz dolusu
eşyanın anımsattıklarıdır yaşanmışlıkların izleri. Birkaç not defteri üzerine
belirli belirsiz yazılmış cümleler.. Kurumuş çiçekler ve perdesi hiç açılmayan
bir oda. Güneşe hasret yüzler kadar onlar da içinde saklıyordu tüm birikenleri.
Tarihin dile gelemeyen söylemleri kadar geceye aşinadır geride kalanların
deyişleri. Yalınlığa göz kırpanlar güne merhaba diyenlerin geride bıraktığı
geceden seslenir. Seslenişler her geçen gün artar ve biraz daha sesini azaltır.
Azaldıkça sesler, gölgeler büyür ve tüm dünyayı kaplar. Dünya bir gölgeden
ibaret hale gelir. Günün geceye içinden söyledikleridir kalemime yansıyanlar.
Bilinmeyen bir dizenin anlamsız kelimelerinde yer bulur kendine.
Alaca karanlıkta yürüyenler eşsiz sesleriyle seslenirler tüm insanlığa. Bir
bekleyişin yitirilemeyen son duruşunda alenileşir gözlere gelip konuk olanlar..
31 Temmuz 2015 Cuma
30 Temmuz 2015 Perşembe
dokuz dakika...
Duvarların bağı çözülürken gün sayan bir tutam yeşildir
yarını bekleyenlerin hayali. Koyu mevsimler gelir durur yanı başında güne
düşürülen notlardan beklentisi olmayanların. Güneş görünürken tozu alınmış
tepelerde öncesizliğin kıvamındadır yaşamdan alınan tatlar. Dosyalıyorum
hüzünlerimi. Geceden boynu bükük beni bekleyen kalemimin yanında serpiliyor bir
başka umut. Hüzün ve umut birbirine çok uzak iki yaren. Geceye karşı duran.
Duruluşlar ve dokuz dakika kurulan hayaller. Kaç dakika kaldı diye sormadan
beklentisiz ve özünü görerek gelinen tek kişilik seyahatlerdir gelinen nokta.
Şimdi noktalar birleşiyor…. Düşünen insan şekline dönüşüyor noktalar.
Cazibesini yitiren bir kadının sadece gözlerindeki ışığı yitirmemesi gibi
öykülerdeki kahramanları unutmuyor harflerle resim çizenler. ..çizdikçe
yenileniyor gözlerdeki tüm ışıklar. Dakikaların dahi hesapsızlığı beklemesi
gibi olası bir düştür gözlenen….
29 Temmuz 2015 Çarşamba
28 Temmuz 2015 Salı
22 Temmuz 2015 Çarşamba
sayfalar ...
Göçmenlerin konuk olduğu öyküler
ve belirsiz bir müzik başlar akşamın solgun bir o kadar da parlak renginde.
Hangi günün notudur bu tarihi belirtilmeye üşenilmiş de olabilir yok sayılmış
da… Harflerin beli bükülüyor saatlerden kaçıyor harfler bir araya gelmekten,
cümle olmaktan ruha bürünmekten.. Saten, siyah, eskimeye yüz tutmuş kıyafetin
başlangıç tarihini mi tutuyordu biri aklında? Yaza inat sararan yapraklar ,
kışa inat yeşerenler suyun ayak seslerini beklemekte. Ağaçların gölgesi ve tüm
dünyayı saran kolları adanmışlığın resmini çiziyor pervasızca.
Figüranların ağır aksak yürüyüşü
aynı cümleleri tekrar eder sanki. Rollerin karıştığı bir senaryonun bitimine
adanır kırpılan esrarengiz saçlar. Karanlığın seyridir bugünün hüznü. Ruhlarda biriken
kalem izleri görülmek için yarışır adeta. Bir kıyıdan görülmek en büyük
tablosunu oluşturur bulanık zihinlerde. Büyüklüğün keşfi akşamın tebessümünü
arar evet bu defa belirgin yüzlerde. Dokunaklı bir sancının ertesinde gizlenir
giz’den nasibini alamayan muammalar. Rengarenk bir bakıştır sayfalarda birikenler.
Renklerin her yansımasında yeni şekillere bürünür tüm sayfalar…
18 Temmuz 2015 Cumartesi
Mılan Kundera - Yavaşlık
‘ dansçılara saldırmak istediğimi düşünüyorsan yanılıyorsun.
Ben onları savunuyorum. Dansçılara karşı tiksinti duyan ve onları karalamak
isteyen kimse her zaman aşılmaz bir engelle karşılaşır: onların dürüstlükleri.
Çünkü durmadan halkın karşısına çıkarak , kendini kusursuz olmaya mahkum eder
dansçı; o Faust gibi şeytanla sözleşme yapmadı. Sözleşmeyi melekle yaptı.
Yaşamını bir sanat yapıtına dönüştürmek istiyor ve bu işte melek ona yardım ediyor;
çünkü unutma ki bir sanattır dans! Kendi yaşamında bir sanat yapıtının
malzemesini görme saplantısında yaşar dansçının gerçek ruhu; ahlak konusunda
söylev çekmez, onu dansa dönüştürür! Yaşamın güzelliğiyle dünyayı
heyecanlandırmak , dünyanın gözünü kamaştırmak ister! Bir yontucunun yapmakta
olduğu heykele vurgun olması gibi, kendi yaşamına aşıktır dansçı! ‘-s.24-
‘’ peki nedir dünya? Yüzü olmayan sonsuzluk! Bir soyutlama,
bir soyut kavram.’-s.29-
‘ ahlak kurallarının zorbalığından kurtulmak ve bütün
erdemlerin en yücesi olan ağız sıkılığını korumak gerekir.’-s.33-
‘ her şey düzenlenmiş, ayarlanmış, yapay, her şey bir oyun,
hiçbir şey içten değil ya da başka bir deyişle , her şey sanat. Öyleyse:
geciktirimi, kesinsizliği uzatma sanatı, daha iyisi esrime, coşum durumunda olabildiğince uzun kalma
sanatı.-s.34-
‘ bir zaman parçasına biçimin damgasını vurmak, güzelliğin
ama aynı zamanda belleğin zorunluluğudur. Çünkü şekilsiz olan şey kavranılmaz,
bellekte tutulamaz.’-s.35-
‘YAVAŞLIK İLE ANIMSAMA HIZ İLE UNUTMA ARASINDA GİZLİ BİR
İLİŞKİ VARDIR… YAVAŞLIĞIN DERECESİ ANININ YOĞUNLUĞUYLA DOĞRU ORANTILIDIR; HIZIN
DERECESİ UNUTMANIN YOĞUNLUĞUYLA DOĞRU ORANTILIDIR.’-s. 36-
‘ ünün niteliğinin değişmiş olmasının herhalde birkaç
ayrıcalıklıdan başkasını pek ırgalamadığını söyleyebilirsiniz. Ama
yanılıyorsunuz. Çünkü ün yalnızca ünlü insanlarla ilgili değil herkesle ilgilidir.
Günümüzde, ünlü insanlar dergi sayfalarında, televizyon ekranlarında boy
gösteriyorlar, herkesin imgelemini istila ediyorlar. Ve herkes ancak düşlerinde
bile olsa, bir ünün ( meyhanelere giden Kral Vadav ’ın ününün değil, on yedinci
yer altı katındaki banyo teknesine gizlenmiş olan Prens Charles’ın ününün)
nesnesi olabilmeye can atıyor, akılları fikirleri böyle bir olasılıkta. Bu
olasılık herkesi gölge gibi izliyor ve hayatın niteliğini değiştiriyor; çünkü (
ve bu var oluş matematiğinin çok iyi bilinen bir başka tanımıdır) canlı
varlığın eline geçen her olanak, en az olası olanı bile, varlığı tepeden
tırnağa değiştirir.’- s. 38-
‘ çünkü aşk, tanım olarak, hak edilmemiş bir armağandır; hak
etmeden sevilmek, gerçek aşkın eksiksiz kanıtıdır.’-s.43-
‘ … insan dipte silah sesleri duyulur, yukarıya Azrail
dolaşırken ön sahnede acı çekerse
Yüce’dir Güncel Olay.’-s.52-
‘ … insanlar, bir insanın talihini, görünüşünün, yüzünün
güzellik ya da çirkinliğinin , boyunun durumunun , saçının olup olmamasının
belirlediğini düşünürler. Yanılgı.her şeyi saptayan sestir.2-s.57-
‘ çağımız hız iblisine teslim ediyor kendini ve bu nedenle
kolayca unutur. Oysa bu savı tersine çevirip şöyle söylemeyi yeğliyorum:
Çağımızda unutma arzusu bir saplantı haline gelmiştir, bu arzuyu tatmin etmek
için hız iblisine teslim olmuştur çağımız; kendi anımsamak istediğini bize
anlatmak için hızını artırır; çünkü kendinden tiksinmektedir; belleğin küçük
titrek alevini söndürmek istektedir.’-s.102-
16 Temmuz 2015 Perşembe
Og Mandino - Dünyadaki En Büyük Satıcı
Og Mandino’nun hayatı çeşitli
başarısızlıklardan sonra okuduğu bir kitapla değişir. Herhangi bir değerli
hedefe ulaşabilmek için mutlaka bir bedel ödemek gerektiğine ilişkin başarı
felsefesine inanır. Bu cümle onu “Dünyadaki En Büyük Satıcı”yı yazmaya motive
eder. Bir fikir veya ürün satacak olan herkesin burada geçen ilkeleri
uyguladığı takdirde başarıya ulaşacağını söyler.
Hikâyelerle başlayan kitapta ana 10 ilke var. Büyük tacir Patros’un Deve çobanı Hafid’e tavsiyeleriyle başlıyor. “Zenginlik hiçbir zaman ana amaç olmamalı. Kendinle barışıklığı ve huzuru amaçla. Gerçek zenginlik yüreğindedir. Yoksulluğu, yetenek ya da tutku yoksulluğu olarak görüyorum” diyor.
“Satıcılıkta engeller başarı için gereklidir, çünkü bütün mesleklerde olduğu gibi, zafer ancak birçok mücadeleden ve sayısız yenilgiden sonra gelir. Demek ki her mücadele, her yenilgi senin becerilerini ve gücünü, cesaretini ve dayanıklılığını arttırır. Yani her bir engel, seni daha iyi olmaya zorlayan yoldaşındır.”
“Hiçbir zaman deneyip başarısız kalmaktan utanma, çünkü hiçbir zaman başarısızlık tatmamış kişi, hiçbir zaman bir şey denememiş kişidir. Kazanma kararlılığın yeteri kadar güçlü olursa, başarısızlık yakana yapışamaz.”
Deve çobanı küçük Hafid’in ustası büyük tacir Patros’tan devraldığı, başarı ve mutluluğun sırlarını gizleyen on parşömen, on ilke.
1. İlkede: Bu gün yeni bir hayata başlayacağım.
Aşırı tecrübeye karşı olan yazar, “tecrübeye aşırı değer biçenler, bilgelikle kafa sallayıp budalaca konuşan ihtiyarlardır” diyor.
Başarısızlık, ne olursa olsun, insanın hayattaki amaçlarına ulaşamamasıdır. Gerçekte başarısız olanlar ile başarılı olanlar arasındaki tek fark alışkanlıklarının farklı olmasıdır. Her türlü başarının anahtarı alışkanlıktır. Kötü alışkanlıklar, başarısızlığa açılan kilitsiz bir kapıdır. Bu gün yeni bir hayata başlayacağım, güzel alışkanlıklar edineceğim ve onların kölesi olacağım. Eylemlerimi iştah, tutku, önyargı, açgözlülük, sevgi, korku, çevre alışkanlık yönlendiriyor. Bu hükümdarların en zorbası ise alışkanlıktır. O zaman iyi alışkanlıkların kölesi olmalıyım.
Her gün zihnimde tekrar edeceğim. Her gün bunları tekrar edersem, bunlar benim aktif düşüncemin bir parçası haline gelecektir. Her eylem tekrarla kolaylaşır. Bu şekilde yeni ve iyi bir alışkanlık doğar. Eğer bir davranış sürekli tekrarla kolaylaşırsa bir zevk haline gelir. Bunu sık sık tekrarlarsam, bir alışkanlık haline gelecektir.
2. İlke: Güç bir kalkanı delebilir. Ama insanların kalbini yalnızca sevginin görünmez gücü açabilir. Düşmanlarımı öveceğim ve onlar dostlarım olacak; dostlarımı yüreklendireceğim ve onlar kardeşlerim olacak. Her zaman övgü nedenlerini araştıracağım. Hiçbir zaman dedikodu, karalama yapmayacağım.
3. İlke: Başarana kadar sebat edeceğim. Sebatla tekrar edilen küçük çabalar, her girişimi tamamlayabilir. Nefes aldığım sürece ısrar edeceğim.
4. İlke: Ben kâinatın en büyük mucizesiyim. Başkalarını taklit etmek için boş çabalarda artık bulunmayacağım. Tersine eşsizliğimi pazaryerinde ortaya koyacağım. Zaman akmaya başladığından bu yana aklımın, kalbimin, gözlerimin, kulaklarımın, saçlarımın bir başka eşi yoktur. Daha önce benim gibi bir başka kişi doğmadı.
5. İlke: Bugünü, son günümmüş gibi yaşayacağım. Bana bahşedilen bu son değerli günde ne yapmalıyım? Dünü unuturken, yarını da düşünmeyeceğim. Şimdi’yi niçin belki’ye feda edeyim? Bugünün yolunda yürürken yarının işlerini yapabilir miyim? Sahip olduğum her şey bugündür ve bu saatler şu an sonsuzdur. Yalnızca bir hayatım var ve hayat bir zaman ölçüsünden başka bir şey değildir. Eğer birini harcarsam, ötekini yok etmiş olurum.
6. İlke: Bugün duygularımın efendisi olacağım. Daima akıl, duyguların önünde olacak, duygulara hakim olacak. Duygular aklın kontrolünde olacak.
Eğer ruh halim uygun değilse, o günüm başarısız olacaktır. Düşüncelerin davranışlarına hükmetmesine izin veren zayıftır; davranışların düşüncelerini denetlemesini sağlayan ise güçlüdür. Kendimi önemsiz görüyorsam, hedeflerimi düşüneceğim. Kendime aşırı güveniyorsam başarısızlıklarımı anımsayacağım.
7. İlke: Dünyaya güleceğim. Kendisini çok ciddiye alan bir insan kadar gülünç bir şey yoktur. Ne zaman keyfim kaçacak olsa, alışkanlık haline gelinceye kadar bunu tekrar edeceğim. “Bu da geçer.” Çünkü dünyevi olan her şey gelip geçicidir. Yüreğim daraldığı zaman, bunun da geçeceğini düşünerek teselli olacağım. Eğer her şey geçici ise, niçin bu gün için endişe duyayım ki? Mutlu olmak için gayret göstermeyeceğim, bunun yerine kederli olmayacak kadar meşgul olacağım. Her gün, yalnızca gülerek başkalarını güldürdüğüm zaman, zafer olacaktır.
8. İlke: Bu gün değerimi yüze katlayacağım. Günle, haftayla, ayla, yılla ve hayatımla ilgili hedefler koyacağım. Hedefler koyarken geçmişteki en iyi icraatımı dikkate alacak ve bunu yüzle çarpacağım.
9. İlke: Düşlerim değersiz, planlarım yanıltıcı, hedeflerim imkansızdır. Eylem ile tamamlanmadıkça, tümünün hiçbir değeri yoktur. Başarımı besleyecek ve sulayacak olan şey, eylemdir. Şimdi harekete geçeceğim. Başarı beklemez. Eğer ertelersem, başkasıyla nişanlanır ve onu ebediyen kaybederim.
10. İlke: Büyük bir felaket ya da keder anında Allah’ına sığınmayacak kadar imanı zayıf olan var mıdır? Haykırışlarımız bir çeşit dua değil midir? Aradığım yol gösterme gerçekleşebilir ya da gerçekleşmeyebilir. Ama her ikisi de bir cevap değil midir? Bir çocuk babasından ekmek ister ve ekmek yoksa baba çocuğa cevap vermiş sayılmaz mı?”
Hikâyelerle başlayan kitapta ana 10 ilke var. Büyük tacir Patros’un Deve çobanı Hafid’e tavsiyeleriyle başlıyor. “Zenginlik hiçbir zaman ana amaç olmamalı. Kendinle barışıklığı ve huzuru amaçla. Gerçek zenginlik yüreğindedir. Yoksulluğu, yetenek ya da tutku yoksulluğu olarak görüyorum” diyor.
“Satıcılıkta engeller başarı için gereklidir, çünkü bütün mesleklerde olduğu gibi, zafer ancak birçok mücadeleden ve sayısız yenilgiden sonra gelir. Demek ki her mücadele, her yenilgi senin becerilerini ve gücünü, cesaretini ve dayanıklılığını arttırır. Yani her bir engel, seni daha iyi olmaya zorlayan yoldaşındır.”
“Hiçbir zaman deneyip başarısız kalmaktan utanma, çünkü hiçbir zaman başarısızlık tatmamış kişi, hiçbir zaman bir şey denememiş kişidir. Kazanma kararlılığın yeteri kadar güçlü olursa, başarısızlık yakana yapışamaz.”
Deve çobanı küçük Hafid’in ustası büyük tacir Patros’tan devraldığı, başarı ve mutluluğun sırlarını gizleyen on parşömen, on ilke.
1. İlkede: Bu gün yeni bir hayata başlayacağım.
Aşırı tecrübeye karşı olan yazar, “tecrübeye aşırı değer biçenler, bilgelikle kafa sallayıp budalaca konuşan ihtiyarlardır” diyor.
Başarısızlık, ne olursa olsun, insanın hayattaki amaçlarına ulaşamamasıdır. Gerçekte başarısız olanlar ile başarılı olanlar arasındaki tek fark alışkanlıklarının farklı olmasıdır. Her türlü başarının anahtarı alışkanlıktır. Kötü alışkanlıklar, başarısızlığa açılan kilitsiz bir kapıdır. Bu gün yeni bir hayata başlayacağım, güzel alışkanlıklar edineceğim ve onların kölesi olacağım. Eylemlerimi iştah, tutku, önyargı, açgözlülük, sevgi, korku, çevre alışkanlık yönlendiriyor. Bu hükümdarların en zorbası ise alışkanlıktır. O zaman iyi alışkanlıkların kölesi olmalıyım.
Her gün zihnimde tekrar edeceğim. Her gün bunları tekrar edersem, bunlar benim aktif düşüncemin bir parçası haline gelecektir. Her eylem tekrarla kolaylaşır. Bu şekilde yeni ve iyi bir alışkanlık doğar. Eğer bir davranış sürekli tekrarla kolaylaşırsa bir zevk haline gelir. Bunu sık sık tekrarlarsam, bir alışkanlık haline gelecektir.
2. İlke: Güç bir kalkanı delebilir. Ama insanların kalbini yalnızca sevginin görünmez gücü açabilir. Düşmanlarımı öveceğim ve onlar dostlarım olacak; dostlarımı yüreklendireceğim ve onlar kardeşlerim olacak. Her zaman övgü nedenlerini araştıracağım. Hiçbir zaman dedikodu, karalama yapmayacağım.
3. İlke: Başarana kadar sebat edeceğim. Sebatla tekrar edilen küçük çabalar, her girişimi tamamlayabilir. Nefes aldığım sürece ısrar edeceğim.
4. İlke: Ben kâinatın en büyük mucizesiyim. Başkalarını taklit etmek için boş çabalarda artık bulunmayacağım. Tersine eşsizliğimi pazaryerinde ortaya koyacağım. Zaman akmaya başladığından bu yana aklımın, kalbimin, gözlerimin, kulaklarımın, saçlarımın bir başka eşi yoktur. Daha önce benim gibi bir başka kişi doğmadı.
5. İlke: Bugünü, son günümmüş gibi yaşayacağım. Bana bahşedilen bu son değerli günde ne yapmalıyım? Dünü unuturken, yarını da düşünmeyeceğim. Şimdi’yi niçin belki’ye feda edeyim? Bugünün yolunda yürürken yarının işlerini yapabilir miyim? Sahip olduğum her şey bugündür ve bu saatler şu an sonsuzdur. Yalnızca bir hayatım var ve hayat bir zaman ölçüsünden başka bir şey değildir. Eğer birini harcarsam, ötekini yok etmiş olurum.
6. İlke: Bugün duygularımın efendisi olacağım. Daima akıl, duyguların önünde olacak, duygulara hakim olacak. Duygular aklın kontrolünde olacak.
Eğer ruh halim uygun değilse, o günüm başarısız olacaktır. Düşüncelerin davranışlarına hükmetmesine izin veren zayıftır; davranışların düşüncelerini denetlemesini sağlayan ise güçlüdür. Kendimi önemsiz görüyorsam, hedeflerimi düşüneceğim. Kendime aşırı güveniyorsam başarısızlıklarımı anımsayacağım.
7. İlke: Dünyaya güleceğim. Kendisini çok ciddiye alan bir insan kadar gülünç bir şey yoktur. Ne zaman keyfim kaçacak olsa, alışkanlık haline gelinceye kadar bunu tekrar edeceğim. “Bu da geçer.” Çünkü dünyevi olan her şey gelip geçicidir. Yüreğim daraldığı zaman, bunun da geçeceğini düşünerek teselli olacağım. Eğer her şey geçici ise, niçin bu gün için endişe duyayım ki? Mutlu olmak için gayret göstermeyeceğim, bunun yerine kederli olmayacak kadar meşgul olacağım. Her gün, yalnızca gülerek başkalarını güldürdüğüm zaman, zafer olacaktır.
8. İlke: Bu gün değerimi yüze katlayacağım. Günle, haftayla, ayla, yılla ve hayatımla ilgili hedefler koyacağım. Hedefler koyarken geçmişteki en iyi icraatımı dikkate alacak ve bunu yüzle çarpacağım.
9. İlke: Düşlerim değersiz, planlarım yanıltıcı, hedeflerim imkansızdır. Eylem ile tamamlanmadıkça, tümünün hiçbir değeri yoktur. Başarımı besleyecek ve sulayacak olan şey, eylemdir. Şimdi harekete geçeceğim. Başarı beklemez. Eğer ertelersem, başkasıyla nişanlanır ve onu ebediyen kaybederim.
10. İlke: Büyük bir felaket ya da keder anında Allah’ına sığınmayacak kadar imanı zayıf olan var mıdır? Haykırışlarımız bir çeşit dua değil midir? Aradığım yol gösterme gerçekleşebilir ya da gerçekleşmeyebilir. Ama her ikisi de bir cevap değil midir? Bir çocuk babasından ekmek ister ve ekmek yoksa baba çocuğa cevap vermiş sayılmaz mı?”
15 Temmuz 2015 Çarşamba
eski zamandan kalma..
Çok eski zamanlardan kalma; dostlardan gelen mektuplar, gazete küpürleri, teksir kağıtlarına yazılmış türküler, kitaplardan
alınan notlar, özenle saklanmış küçük hediyeler… Tekrar bakıldığında neler
hissettirir, insanı alır götürür uzaklara. Tıpkı önceden okunan bir kitabın
yıllar sonra tekrar okunduğunda bıraktığı tattır hissedilen. Geçmiş zamanların
tozu alınır adeta farklı duyumsayış ve özümseyişler.. Kimbilir o zamanlarda
notlar alınırken hangi hislerin eşiğindedir insan. Sorgulamayı öğretir biraz
da. Unuttuğunu sandıklarını hatırlatır..
mektup
I
'' Vapurun dümen yerinde çaldığım ıslık
Yağmurlu güvertedeki türküm
Sana yaklaşmaya vesiledir
Yoksa canım, seni unutmak için değil.
Senden sonra ancak anlaşılır
İnsanoğluna öğretilen yalanlar.
Senden sonra anlaşılır ancak
Boşluğu herşeyin.
Seninle beraberdir dolu kadehler
Şaraplar seninle aziz
Cigaralar seninle tüter
Ocaklar seninle yanar
Yemekler seninle yenir.
II
Senden bahis açılmadıkça susmak isterim
Senden bahis açılmaya vesiledir.
Kınalıada, vapur, deniz, yunus
Şimdiye kadar neden gökyüzü değildi
Niye böyle oldu
Neden kitapları severdim?
Bu şehirde ikimiz birden nefes alıyoruz
Yoksa neye yarardı bu garip şehir?...''
'' Vapurun dümen yerinde çaldığım ıslık
Yağmurlu güvertedeki türküm
Sana yaklaşmaya vesiledir
Yoksa canım, seni unutmak için değil.
Senden sonra ancak anlaşılır
İnsanoğluna öğretilen yalanlar.
Senden sonra anlaşılır ancak
Boşluğu herşeyin.
Seninle beraberdir dolu kadehler
Şaraplar seninle aziz
Cigaralar seninle tüter
Ocaklar seninle yanar
Yemekler seninle yenir.
II
Senden bahis açılmadıkça susmak isterim
Senden bahis açılmaya vesiledir.
Kınalıada, vapur, deniz, yunus
Şimdiye kadar neden gökyüzü değildi
Niye böyle oldu
Neden kitapları severdim?
Bu şehirde ikimiz birden nefes alıyoruz
Yoksa neye yarardı bu garip şehir?...''
14 Temmuz 2015 Salı
13 Temmuz 2015 Pazartesi
sözsüz
Kimyasal mutlulukların başladığı yerde tükeniyordu
söyleyişler. Dar yolların geçit vermez kaldırım taşları parmak uçlarında
hikayeler yazıyordu. Bilinmez bir dilin biçare kör mahzenlerinde gizlenen
sevilere tanık oluyordu zihni. Fallara kapatılan fincanlardan arta kalan
telvelerde son buluyordu günün izlenimleri. İmgeler duru bir sezgiye ellerini
uzatıyor ılık bir yel konuk oluyordu
şiirli gecelere. Ussal dayanakların kendini yeniden var ettiği dakikaların
başlangıcıdır şimdi….
4 Temmuz 2015 Cumartesi
Durduğum yükseklikten sarp gölgeler halinde aşağı inen
dondurucu şehir, en altta, ayın altında uyuyor.
Bilincin hangi umutsuzluğudur, var olmanın, kendime tutsaklığımın hangi sıkıntısıdır beni dört bir yandan istila edip dışarı taşmayan, varlığımı yumuşaklık, korku, acı ve perişanlıkla baştan kuran.
Saçma bir hüzünde bu ne anlatılmaz, ne biçim bir aşırılık; her şeyden yetim kalmış ne yakıcı ve metafiziksel olarak ne kadar da bana ait bir acı...
Bilincin hangi umutsuzluğudur, var olmanın, kendime tutsaklığımın hangi sıkıntısıdır beni dört bir yandan istila edip dışarı taşmayan, varlığımı yumuşaklık, korku, acı ve perişanlıkla baştan kuran.
Saçma bir hüzünde bu ne anlatılmaz, ne biçim bir aşırılık; her şeyden yetim kalmış ne yakıcı ve metafiziksel olarak ne kadar da bana ait bir acı...
Fernando Pessoa / Huzusuzluğun Kitabı ( HK 479 syf: 556)
1 Temmuz 2015 Çarşamba
hatırlamak
Aborjin Duası
· Seni ayakta
tutmaya yetecek kadar güzelliklerle dolu bir yaşam sürmeni dilerim,
· Aydınlık
bir bakış açısına sahip olmana yetecek kadar güneş diliyorum.
· Güneşi daha
çok sevmene yetecek kadar yağmur diliyorum.
· Ruhunu
canlı tutmana yetecek kadar Mutluluk diliyorum.
· Yaşamdaki
en küçük zevklerin daha büyükmüş gibi algılanmasına yetecek Kadar acı
diliyorum.
· İsteklerini
tatmin etmeye yetecek kadar Kazanç diliyorum.
· Sahip
olduğun her şeyi takdir etmene Yetecek kadar kayıp diliyorum.
· Son
elveda'yı atlatmana yetecek kadar 'Merhaba' diliyorum.
Aborjinlerin insanlara, vedalaşma sırasında söyledikleri...
"HER ŞEY YETERLİ OLSUN"... şöyle
açıklıyorlar:
· 'Her şey
yeterli olsun' dediğimizde, karşımızdaki kişinin onu ayakta tutmaya yetecek
kadar güzelliklerle dolu bir yaşam sürmesini dileriz,"
· "Aydınlık
bir bakış açısına sahip olmana yetecek kadar güneş diliyorum.
· Güneşi daha
çok sevmene yetecek kadar yağmur diliyorum.
· Ruhunu
canlı tutmaya yetecek kadar mutluluk diliyorum.
· Yaşamdaki
en küçük zevklerin daha büyükmüş gibi algılanmasına yetecek kadar acı
diliyorum.
· İsteklerini
tatmin etmeye yetecek kadar kazanç diliyorum.
· Sahip
olduğun her şeyi takdir etmene yetecek kadar kayıp diliyorum.
· Son
'Elveda'yı atlatmana yetecek kadar 'Merhaba' diliyorum." demek isteriz.
· Sizin için
de her şey yeterli olsun.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)