Ey gece tanık mısın sen de
yalnızlıklara?
Duvarları kemiren, penceremi
açılmaz hale getiren içe dönüklüğüm , kalbin ritminden şüpheli zamanlarım..
Örülmüş iplerden demetler sunar dolaplar. Mürekkebi kuruyan dakikalar çoğalır,
suskunluk girdaplardan yer beğenir kendine. Tutam tutam saçlar dökülür
sayfalara. Ürpertileri geziniyor sabahı karşılayanların şimdi merdivenlerde.
Her bir basamak yüreklerin katmanlaşmış tortullarını çağrıştırır. Anılar ,
sokağın bilinmeyen yerinde bekler. Korkusuzca adımlar atar, harflerin belini
kırar.
- Sessizliğin sesi duyuşlarımın
kol gezdiği umutlarıma yarenlik eden sabahı karşılamaya hazır bir iki ses..
Yüreğime konuk olan beni var eden düşlerim… Sakinlik… Gürültü az’ aldıkça
yoğunlaşan özümseyişlerim…(
12.07.’16,04.00)
Boğuyorum esenlikler dileyen
cümleleri. Kalplerin hazır nazırlığı kaosa sürükler tenleri. Güneşin kavurucu
sıcaklığı samyelini sevindirir. Esmek için yer bulmuştur kendine. Peki ya
esemeyen umutlar ? Serzenişlere kalkan oluşturur papatyalar.. Tebessümlerin
boğaz düğümelenişine dönüştüğü geceden sesleniyorum şimdi. Keşiflerin anatomisini
hangi mucit çıkarıyor şimdilerde ? evvel
zamanların bilgi severleri konuk edilir salaş masalara. Bardakların kırılışıyla
şimdiki zamana dönülür.
Ufuk çizgisi ağaçlara yol
gösterir. Ağaçlar hiçbir zaman yolunu şaşırmaz. Annemin umutlarını çalıyorsun
ey gece! Bırak onları. Benim ellerim kanadı. Kanı içine akıttım, annem görmesin
diye. Yine de gözlerimi saklayamadım. Kül rengine dönene gözlerimi. Makaslar
körleşti. Yoksa kesiyorduk hüznü. Hüzün acıları çoğaltıyordu. Bir annenin
ağlayışına dayanamayan kızı tüm hüzünlü ezgileri susturdu. O anda dünyadaki tüm
hüzünlü ezgiler sustu. Donuklaştı gözler.
Şimdi gece suskun.