29 Ekim 2015 Perşembe

siyah beyaz

Ağırlaşan kalpler son düetini yapar yazgısı yapboza dönen gecelerde. Kimlikler değişim gösterir süresi yer altına hapsedilmiş görünümlerin. Dar geçitler görülmeyenlere eşlik eder. Bir pencere kenarında duyumsanıyor şimdi izbe sokaklar. Yok edilmiş bir duruştur çantalarda gizlenen.  Duraklarda biriktirilen , yağmur damlarlıdır. Duvarlar sumayı hatırlatıyor. Bıraktığım her renk günler sonra dönüşümünü tamamlayıp  geliyor ellerini çırparak. Ses kulakları kabartıyor. Biraz da umutlarımı getiriyor beklenmedik zamanlarda. Giden gece miydi yok içsel sancılar mı?  Bırakıyorum onları da..  Mümkün olmayan zamanların rutubeti aşındırır duvarlarımı yine de peşimi bırakmaz. Elleri iki yanına düşer eriyen hayallerin. Gün geçtikçe eriyen bedenler soluksuzluğumu anımsatır…

24 Ekim 2015 Cumartesi

Maviye İz Süren Ayraç Dergisi' nde:)


Ayraç Kitap Dergisi' nde Masum Uyku adlı gerilim romanının değerlendirmesini yapan maviye iz süren 'i tebrik ediyorum :)

Güne yansıyışları kaleme dökmek için  çantasında her zaman bulundurduğu defteri ve okumaktan asla vazgeçmeden duyarlı tahliller yaparken ben hissediyordum bir gün önemli yerlerde yazacağını seni çok seviyorum hayatımın maviliği :)

Veee şarkımız gelsinnnn...

                 always..

16 Ekim 2015 Cuma

duru(m)

Zamanın uzun geçitleri yüreğimi ikiye böler. Soluksuz kalınan dakikalar serzenişin resmini çizerler. Nereden geldiği bilinmez hüzünler birikir kitaplarda. Kıyımlardan geçer biriken küller. Soru sormak adımlarını şaşırır. Gülümsemek yaralıdır yine. Yara bere içindedir, hafif tebessümlerde yer bulurlar. Betimlenen tüm düşüşlerde ‘derman sendedir’ der ozan. Ozanın içli sesi günlerin içinden geçer. Fonda kalmaz sadece, derinlere işler. Biçaredir eller. Uzatıldığında kaybedilir, kalemler kırılır. Yüzlerin şekli değişir elmacık kemikleri dahi erimiştir. Al al değildir mesela masalların başladığı yer. Bir görünüp bir kaybolan silüetler meçhul yeryüzü şekilleri oluşturur geniş zamanlarda. Oysa zamanlar genişliğini çoktan yitirdi daralıyor zaman da yüreklerimiz gibi. Sarardı yüzler. Kırıldı aynalar. En çok haykırır diye düşündüğümüz hislerimiz şimdi suskun. Bir mum yakmalı gecede bir de şelale gibi akmalı kelimeler. Döküldüğü yerlerde derin izler bırakmalı… İsminin başladığı harfi sözlükte atlıyorum ey zulüm!

10 Ekim 2015 Cumartesi

yıkım

Çürümeye terk edilmiş söylemler aniden dile gelir. Dinlenme payı olmayan zamanlar… Ahkam kesen bir avuntudur illegal sancılar. Yapılandırılmış tüm kaoslar hunharca hayata geçmeyi bekler. İçimiz virane, içimiz yıkık dökük… Onarılmaya ramak kala duvarları yıkılır imgelerin. Savruluşlar ve geride kalan sayfalar buruşturulmuştur artık.  Tekrar iyileştirildiğinde kangren olur  tüm çabalayışlar. Gece, yağmur ve düğümlenen saçlar eşlik eder ertelenmiş zamanlara. Ertelendikçe yakınlaşır kurumuş yapraklar. Gözlerdeki yaş buzullaşmıştır şimdi. Trajikomik hal alan duyumsayışlar… Medcezirler tutanak tutar gri tonlarda. Ayın çekim gücüdür zihinlere bağdaş kurup oturan. Sürrealist bir  düşünürün kalemindeki çizgilerde belirir mevsimsel değişimler. Uyum sağlayamayan saçlar yerlerde yer bulur kendine. Mum kokulu geceler mektupların yasını tutar. Gözleri yollardadır gecelerin. Dönüşüm devreye girer bu defa yine. Yaşamak kıl payı kurtarır kendini hapsolunmuş çarmıhlardan. Ayinlerden gelenler, yüzlerinde gölgeleri de getirir.  Biraz sessizlik…

9 Ekim 2015 Cuma


ilk film çekim deneyimi 1/2


Amatör oyunculardan oluşan film için toplandık.  Final sahnesinde gazeteciyi oynayan ben ‘yaparım canım nedir kiii’ derken birkaç sahneyi en az 5 defa tekrarlayınca-karşımdaki oyuncudan dolayı- akşama kadar yorgunluktan uzunca bir dinlenmenin hayalini kurup  durdum. Final sahnesinin sadece birkaç evden oluşan baraj manzaralı köyde çekilmesi doğayla baş başa kalmamı sağladı. Tabi benim sahnenin çekileceği bölümü beklemek sıkıcı olsa da iyiydi yine de. Köydeki evlerden birinde toplanan üzümlerden pekmez yapılıyor olması ve kazanların kurulduğunu görmek beni heyecanlandırdı. Makyaj tazelemek için girdiğim toprak evde farklı bir yaşam beni bekliyordu. Oradaki birkaç bayanla sohbetimiz yaşamın her koşulda zor da olsa devam ettiğini gösterdi yine yeniden.

Üzüm kasalarını elinde tutan köyün muhtarı aynı zamanda evin sahibi hepimize salkım salkım üzümler ikram ederken adamı şöyle bir gözlemledim. Şehrin gürültüsünden uzakta doğayla baş başa bir evde hayatını üzümlere adamak ne de güzeldir diye düşündüm. Hatta hayatını üzümlere adayan adam diye bir yazı kurguluyordum onu izlerken . Bizlerin gün içerisinde önemsediğimiz, zihnimizde devleştirdiğimiz birçok şeyden uzaktı. O esnada onun yerinde olmak istedim.



Benim sahneye sıra geldiğinde onca yıllık tiyatro deneyimim olmasına rağmen heyecanlandığımı fark ettim. Hani tatlı heyecanlardan. Yanımdaki oyuncuların hareketlerine gülüşlerim sahneyi tekrardan almamıza sebep olsa da karnım ağrıyana kadar güldüğümü hatırlıyorum. Bazen ben gülmesem de yanımdakinin gülüşü unuttuğumuz cümleler ve başa sarmalar (: Beni tanıyanlar bilir gülmeyi hiç sevmem canım hele bir gülme krizi gelirse anında susarım (: İyi bir deneyimdi benim için. Yakında sinemalarda gösterime girdiğinde haberdar ederim sizleri. Sağlıcakla kalınız sevgili okuyucularım. 

melodi

Hangi cümleyi sıksan boğazında aynı kelime takılı kalır. Gülün rengi mora çalar serbest dolaşımlarda. Zamanlamaların didaktikliği lirik bir ezgiye doğru yol alır. Yok sayılımların ebediyeti başlar tozdan arındırılmış kapılarda. Yazmak yarenlik eder günün bilindik saatlerine. Düşe kalka bir yürüyüştür bu. Kimi zaman çiçek kokularının eşlik ettiği kimi zaman yıldızların…  Pervasızca adımlıyor melodilerim. Soyut bir adanıştı beklide geceden kalma eklediklerim. Kaleme dokunmak ve kalemi hissedebilmek duraksamadan ilerleyebilmek. Hiçbir kelimeyi çıkarmadan ağaçlara seslenebilmek kuşlarla beraber..

4 Ekim 2015 Pazar

Edip Cansever - Gelmiş Bulundum

EYLÜLÜN SESİYLE
‘’Her şey o kadar dokunaklı ki
Eylülsem, istemeden kırılıyorsam bazen
Dağınık, renksiz bir mozayık gibiysem
Üstelik yalnızsam bir de -telefonda kuş sesleri-
Aynalardan duvarlara bir üzünç akıntısı
Bu dünyada çekingen olmak çok iyi bir şeydir baylar.

Sonra bir kır kahvesi kendini okurken
Masaları toplanmış, bardakları toplanmış
Tam kendini okurken
Derim ki bir semti iyi tanımak kadar
İyi tanımalI dünyayı
Açın radyolarınızı: eylülün sesi
Bu dünyada can sıkıntısının bir başka anlamı var baylar.

Elmalar silik silik kırmızı artık -olsun-
Gözlerimiz tozlanmış, kirli
Gizlisi yok, bu dünyada böyle sıkılmak iyi
Sıkılmak iyi baylar
Biz hazır tuttukça böyle
İçi yangından alev alev
Dışı buz tutmuş kalplerimizi…’’


‘… biliyordur tam göğsünün altında yaşar gibi
biliyordur ki bir eylemdir yerine göre susmak..’-s47-

‘ ölüler ki bir gün gömülür içimizdeki ölüler, dışımızdaki ölüler
insan yaşıyorken özgürdür.
İnsan
          yaşıyorken
                               özgürdür.’ –s.65-

‘ doğasın, bir sen beklersin beni, bilirİm
Sesimi, düşlerimi, kırık parmaklarımı
Var başka neyimse onları artık.
Doğasın sen, doğasın, yarat beni yeniden

Ey yalnızlığımı kuşatan yalnızlık.’-s.77

3 Ekim 2015 Cumartesi

yüz

İsmindeki asalet duvarını aşıyorum bir kaplumbağanın sırtında ilerlerken… Bilinmez bir köy yolunda,  sararmış tüm bitkiler duyuyor fısıldayışları. Toprak kokusu çekiyor beni, tüm damarlarımda hissediyorum bunu. Kavrayışların, demire çeviriyor tüm taşları. Varsın gece gelmiş olsun kapıma. Sonbaharı ağırlarken duruşlarımın bitmeyen direnişinde gülümsemeyi unutmuyorum. Tüm yüzlere karşılık ifadesizliği tercih ediyorum şimdi. Uzaktaki gürültülerin bittiği yerde başlıyor iç çekişler..

.

Ad

E-posta *

Mesaj *