31 Ekim 2014 Cuma

***


‘’ Bütün varlığımızı sarmıştı keder. Buruk bir tat bırakarak gelip geçen sözleşmeli kederlerden değildi. Yiyip içtiğimize, konuşup sustuğumuza, düşünüp taşındığımıza, hatta o kırgınlıkla düşünemeyip taşınamadıklarımıza bile sızmıştı. Hiç bitmeyecekmiş gibi uzayıp giden günlerde, ağır ağır çöken ilkyaz akşamlarına doğru, kendimizi her an biraz daha gerilen bir tel gibi hissediyorduk ya da asır kaç saatse ona göre ayarlanmış, saniye saniye geri saran bir saatli  bomba gibi. ‘’ –s.107-

‘’ Doğal nedenlerle . Ben içki içerim sen antidepresan. Hepimiz bir şekilde uyuşturmaya çalışıyoruz kendimizi bu dünyada. Yargılamayalım. Lütfen yargılamayalım.’’ –s.183-


-Emrah Serbes – Deli Duman kitabından-

29 Ekim 2014 Çarşamba

‘’ Zaman bana da bir nehir gibi geliyor. Sular akıyor; ama hangi damla arkamda, hangisi önümde ; nehir mi daha hızlı akıyor, ben mi; su önüme mi geçiyor, arkamda mı kalıyor anlayamıyorum. Geçek olan tek şey; sonsuz bir akış.’’-z.l.-

,,,,,,



'' Ruhani sallapatiler avı : Bütün kalpler için fare kapanları yine hazır ve nerede bir perde açarsam orada bir yarasa kaçıyor.''
....

'' Fakat siz dünya yorgunları, dünya tembelleri, sizi kırbaçla okşamalı! Kırbaç darbeleriyle sizi tekrar neşelendirmeli.'' 
...
'' İnsan denen siyah bulutun yıldırımı..''
...
'' Pekala , pekala ihtiyar gönül! 
Başına bir şanssızlık geldi , bunu sanki bir mutlulukmuş gibi al ve tadını çıkar..''
-Nietzsche- Böyle Buyurdu Zerdüşt'ten-

27 Ekim 2014 Pazartesi

Halil Cibran - Bir Ozanın Ölümü Onun Yaşamıdır


‘’ Ozan, sen bu yaşamın yaşamısın ve sen,
Onların şiddetine karşı çağlardan beri hep zaferle çıkmışsındır.
Ozan, bir gün yürekleri sen yönlendireceksin ve işte bu yüzden krallığının sonu asla gelmeyecek.
Ozan, dikenli tacına iyi bak;
Onun için gizlenmiş açmakta olan defne dalından tacı fark edeceksin.’’ –s.28-

‘’ Ben insanın emrettiklerinin iğrenç zindanına kapatılmış kayıp bir insan yüreğiyim, dünyevi yetkenin zincirlerine vurulmuş, dili tutulmuş ve gözleri belirgin yaşlardan yoksun, gönlünü eğleyen insan tarafından unutulmuş, ölü bir yürek.’’ –s. 34-

‘’ Mumları ve yatağımın etrafındaki tütsüleri yak ve
Bedenimin üzerine yasemin ve gül yaprakları serp;
Buhurdanlıkla saçlarımı mumyala
Ve ayaklarıma parfümler saç
Ve ölüm eliyle alnıma ne yazdıysa onu oku bana.’’ –s.47-

‘’ Arkamdan yas tutmayın benim,
Ama gençlik ve sevinç türküleri söyleyin;
Bana gözyaşı dökmeyin,
Ama hasat ve üzüm sıkım zamanı türküleri söyleyin;
Hüzünle hıçkırmayın arkamdan,
Ama parmağınızla
Yüzüme aşk ve sevinç sembolleri işaretleyin.’’ –s. 52-

‘’ Kollarıma zincir, ayaklarıma prangalar vurabilirsin ve beni karanlık zindanlara atabilirsin ama düşüncemi esir edemezsin; çünkü o uçsuz bucaksız göklerde esen rüzgarlar kadar özgürdür.’’ –s.59-

‘’ Kulaklarımı sağır etseler, sevginin tütsüsü ve güzelliklerin hoş kokularıyla bezenmiş rüzgarı tenimde hissedeceğim.

Beni havasızlığa hapsetseler, sevgi ve güzelliklerin çoğunu ruhum ile birlikte yaşayacağım.’’ –s.63-

26 Ekim 2014 Pazar

Nazım Hikmet - Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim

‘’ Bir ömür böyle geçti. Bir kitap adı olacak. Bir ömür böyle geçti. Kötü mü geçti?_ Niye kötü be kardeşim? Ama geçti.’’ –s.113-

‘’Ağlamak, sızlamak, telin arkasında, görüşmecilerin bulunduğu tarafta, olağan işlerden.’’ –s. 114-

‘’ Ayaklar soğuk suya sokulunca ve insan yürüyünce, yeni kan dönüyor anlaşılan, yeniden duygulanıyor tabanlar.’’ –s.137-

‘’ İsmail biliyor: Böyle yerlerde sevdiklerini pek düşünmeyeceksin. Bu akşam bizi sorguya çağırırlar. Yer misin, yemez misin? Yüreği hızlı hızlı atarak kapının açılmasını bekledi saatlerce, ama kapı açılmadı.’’ –s.142-

‘’ Gün oluyor , memleket aklıma gelmiyor, ama sonra, durup dururken çarpıyor kokusu burnuma. Bu kokunun içinde yaşıyorum günlerce, haftalarca, hasretle, acıyla, kimi kere ağlamaklı olarak.’’ –s. 147-

‘’ Bağritski çok uzaklardan gelen, çok sıcak sesiyle yeni şiirler okudu. Bu adamı nasıl seviyorum, nasıl seviyorum, balıklarının ve kuşlarının ve şiirlerinin arasındave kardeş gözlerinin karşısında günlerce oturabilirm. Odesa açıklarının, Karadeniz’in uçarı havası esiyor bu alacakaranlık odanın içinde.’’ –s. 149 –

‘’ Kerim, yirmi gündür tabutlukta. Artık hiçbir şey düşünmüyor. Düşünmek denen şeyi yitirdi. Yorgunluk da duymuyor. Duyduğu, yorgunluktan başka bir şey. Bir karanlık, bir aydınlıktan kurtulmak için ilk önceleri gözlerini sımsıkı yumardı. Şimdi gözlerini bir yumuyor, bir açıyor, bir açıyor, bir yumuyor, bir açıyor.’’ –s.154-

‘’ Tuttum ak parmaklı, tombulca elini. Ayrılık birbirine yapışmış avuçlarımızın içinde, ama Anuşka bunu bilmiyor.’’ –s. 156-

‘’ Anuşka, hep öyle sımsıkı tutuyor elimi. Kayın ağaçları gelip geçiyor. Ruslar, şu kayın ağacına bayılır. Biz hangi ağacı severiz? Kavağı? Çınarı? Ben hangi ağacı severim? Söğüdü mü? Gözü de yaşlıdır mübareğin. Ben… Anuşka! Anuşka! Bu Anuşka’ları içimden söylüyorum sanırken yüksek sesle söylemiştim.’’ –s.167-

‘’ Emekçiyim,

Sevdayım tepeden tırnağa, sevda: Görmek, düşünmek, anlamak,
Sevda: Doğan çocuk, yürüyen aydınlık,
Sevda: Salıncak kurmak yıldızlara,
Sevda: Dökmek çeliği kanter içinde,

Emekçiyim,

Sevdayım tepeden tırnağa….’’ –s.168-

25 Ekim 2014 Cumartesi

dökülüş....




‘’ Biliyorum sizi. Küçük sürtünmelerle yetinirsiniz. Büyüklerinden korkarsınız. Akşamları elinizde paketlerle dönersiniz. Sizi bekleyenler vardır. Rahatsızınız. Hem ne kolay rahatlıyorsunuz. İçinizde boşluklar yok. Neden ben de sizin gibi olamıyorum.’’ - Yusuf Atılgan- Aylak Adam –

‘’ Öyleyse yaşamak, hayata karşılık hayallerden vazgeçtiğimiz bir kaybetme biçimi.’’ –Mahir Ünsal Eriş - Olduğu Kadar Güzeldik-

‘’ Ne kadar gürültü yaparsak yapalım, boşuna; her şeyin sonu sessizlik.’’ –Erkan Oğur-

‘’ Herkes bilir gitmesini,
Bir zaman öğrenirsin
Giden sırtı öpmesini.

Herkes yaşar hasretini.’’ – Yılmaz Odabaşı- Şarkısı Beyaz-

24 Ekim 2014 Cuma

Vüs'at O. Bener - Mızıkalı Yürüyüş / Kara Tren



‘’ Düşünüyorum da kendimi Samuel Beckett’e yakın buluyorum! Ayşegül Yüksel’in incelemesini okuduktan sonra, bu benzeşirliğe daha çok inanır oldum. Her şeye karşın, yaşamayı sevmesem de, yaşamaya katlanacağımı sanıyorum. Ölümün birdenbireliğinden korkmadığımı utangaç sesle söyleyebilirim. Sürünmekten korkuyorum, hem de dayanılmaz biçimde. Ortak kanı da bu herhalde. Kiminle konuşsam, ölümün de hayırlısından söz ediyor. Yergiye, komediye yatkındım eskiden. Daha doğrusu kara mizaha. Şimdilerde o türden de sıkılır oldum. Kalemim ister istemez boz, karanlık yollara sapmakta…’’

‘’ Yazmayı sürdürecektim güya. Yazım eğri büğrü. Ben bile sökemem daktilo edilmesi gerektiğinde. Okunaksız yazılara sinirlenirdim, demek ben de ayarını yitiriyorum parmaklarımın.’’ –s.75-

‘’ Oysa, önemli ya da önemsiz sayılsın; ilgiye değer ayrıntıları yaratmak, ayrıntılardan kaçmamaktır belki de yaşamaya gerekli olan, yaşamayı yaşanır kılan.’’ –s.81-

‘’ Beynin tıkalı kanallarını açmanın da bir yolu olmalı.’’ –s.82.-

‘’ Saplantılı yaradılışımı azdıran, rastlantılardır.’’ –s. 151-

‘’ Ben zaten hiç beceremedim , hiçbir şeyi, iç yangını anılar yaratmaktan başka.’’-s.172-

21 Ekim 2014 Salı

Hikayem Paramparça -Emrah Serbes



‘’ Elinden bir şey gelmemenin acısını iniş takımları olmayan melekler bilir. Bir arabanın farlarına kilitlenip kalmış sincaplar bilir. Suyun dibine ağır ağır çöken taşlar bilir. Matkapla göğsünün ortasına açılmış bir pencere düşün. Perdeyi aralayıp kendi yarandan bakıyorsun dünyaya. Eskisi gibi acımıyor ve de asıl bu acıtıyor.’’ –s.20-

‘’ Oysa kanamak da bir gülüştür yeryüzünde.’’ –s. 72-

‘’ Ölülerin üstüne basarak yürümekten yorulmuşsan bir balık olduğunu da düşünebilirsin.’’ – s. 113-

‘’ Eskiden beni duygulandıran şeyler şimdi sinirlendiriyor.’’ –s. 82-

‘’ Çünkü hepimiz, acısını unutmak için ya da unuttuğu için , kendimizi bir şeylere adamışız.’’ – s.83-

‘’ Erkek dünyasının tam kalbinden bir tavsiye; bu tarz dostane veda konuşmalarını becerebilen adamlardan uzak dur lütfen. Onlar gece uyanıp seni kıtır kıtır kesebilecek kadar kendine güveni yerinde adamlardır. Onlar en düşmanca hislerini bile dostane biçimde ifade edebilen gerçek erkeklerdir, kadınlardan korkmazlar. Onlar ergen değildir. Her neyse. Ve sen kendini bok gibi hissedeceksin. Haklı olarak. Ve üzüleceksin. Ve sen üzüldüğün için ben de üzüleceğim. Ama bunu çaktırmayacağım. Ve sen, benim taş kalpli vicdansız olduğumu düşüneceksin.
…..
Sonuçta bir gün, o kahveyi barış içinde içeceğiz, havadan sudan konuşacağız, herkesin herkessiz yapabileceğini bildiğimizden ( Tezer Özlü ne güzel kadın ) kendimizle, o ana kadar ki bütün aptallıklarımızla dalga geçebileceğiz ve en sonunda ‘ne güzel böyle bunu her zaman yapalım’ diyeceğiz. Masaya gelen, donmuş sümüğü üst dudağına yapışık çocuktan selpak ve bu işi sadece hayır için yaptığını iddia eden adamdan tükenmez kalem alacağız. Selpak mı kalem mi? Diye soracağım. Tabiî ki de sen kalemi seçeceksin. Sonra aramızdaki sessiz anlaşmaya uyarak, bir daha bu kahve faslını hiç tekrarlamayacağımızı bilerek, ayrı yönlere gideceğiz.’’ –s.93-94-

‘’ Senin varlığın, bana yapılmış enteresan bir şaka sanki. Aslında ben hala bu şakaya nasıl karşılık vermem gerektiğini arıyorum.’’ –s.58-

‘’İskenderiye Kütüphanesi yakılmasaydı , bugün üniversite eğitimi on yıl olurdu.’’ – s.56-

‘ Hocam sınav nereden nereye kadar?’
‘ 1915’ten Hrant’ ın vurulduğu yere kadar.’ –s. 38-




19 Ekim 2014 Pazar

Charles Bukowski - Ekmek Arası


‘’ İstekleri buydu demek: Yalanlar. Harikulade yalanlar. Buna ihtiyaçları vardı. İnsanlar ahmaktılar.’’ –s. 63-

‘’ Çalışmaktı önemli olan. İnsana bir fırsat tanınması yeterliydi. Birileri fırsatların kime tanınacağını denetliyordu sürekli.’’ –s.45-

‘’ Yapmam gerekeni yapma cesaretinden yoksun olduğumu bilmek çok kötü bir duyguydu.’’ –s. 67-

‘’ Bir ahmak bağışlanabilir; çünkü sadece bir yönde gider ve kimseyi aldatmaz. Aldatanlar üzüyor insanı.’’ –s. 122-



‘’ Benim cenazem söz konusu ise zamanında orda olmam gerekir. Düğün benimse zaten cenazem demektir.’’ –s. 174-

‘’ Ne yıldırıcı bir dünyada yaşıyorduk. Her tarafına bakındığında seni nefes bile almadan haklamaya hazır birileri vardı.’’ –s. 179-

‘’ Hayat yoktu hiçbir yerde , ne bu şehirde, ne bu yerde, ne de bu yıldırıcı var oluşta.’’ –s. 200-

15 Ekim 2014 Çarşamba

...



'' Olmak/yapmak istediğim pek çok 'şey' in neredeyse hiçbiri mümkün değil. Yine de devam ediyorum . Bilirsin umut etmek bir sadakat şeklidir. ''

' Evden çıkman , uzaklaşman gereksiz. Masanda otur ve söyleyeceklerini dinle. Dinlemesen de olur beklemen yeterli. Beklemesen de olur, hiç ses çıkarma ve tek başına ol. Dünya maskesini düşürmen için sana gelecektir.. Yapabileceği başka bir şey yoktur, ayartıya kapılmış, ayaklarının altında kıvrılıp duracaktır.'- Kafka- Aforizmalar-

12 Ekim 2014 Pazar

...............



‘’ İnsan ihtiyaçlarının en derin olanı, kendisinden daha büyük bir şey uğruna yaşamasıdır. Büyüklük, bir amaç uğruna yaşadığın zaman gelir.’’ -Norman Cousins-

‘’ Biz ki yarısı karalanmış, buruşuk bir müsvedde kağıdına iki dakikada çiziliveren, iki dakikada silinen, biz ki iki ihtimal!

Söylenen ya da söylenmeyen…

Bir kurşun kalem ve bir adi silgiyle silinip çizilen, silinip çizilen, silinip çizilen…

‘ Tarihin
Bir yazılacak
Bir silinecek.

Kalemin olmadığı sürece.’

9 Ekim 2014 Perşembe

Arthur Rimbaud



Cehennemde Bir Mevsim

‘’Aldanmıyorsun , bir zamanlar hayatım, önüne bütün gönüllerin açıldığı, yoluna bütün şarapların döküklüğü bir şölendi.

Bir akşamdı dizime oturttum Güzelliği-Terslik edecek oldu-İler tutar yerini bırakmadım ben de.

Bayrak açtım adalete karşı.

Aldım başımı kaçtım. Ey büyücüler, size ey bahtsızlık, ey nefret, hazinem size emanet.

Azmettim, söndürdüm içimde insan ümidi adına ne varsa. Bir yırtıcı hayvan amansızlığıyla atıldım üzerlerine boğayım diye cümle sevinci.

Cellatlara seslendim, ısırayım diye ölürken mavzerlerin kabzalarını. Seslendim salgınlara, boğsunlar istedim, kan içinde , kum için de beni. Tanrı bildim musibeti. Gırtlağıma kadara battım çamurlara. Cürmün ayazında kurundum. Hop oturup hop kaldırdım çılgınlığı.

Bana baharın getirdiği bir iğrenç budala kahkahasıydı.

Derken az önce işte, birde baktım ki kıkırdamak üzereyim; aklıma eski şölenin anahtarlarını aramak geldi, dedim belki de yeniden heveslenirim.

Hayr’ mış meğer o anahtarın adı- Anlaşıldı ben bir düşteymişim.

‘’ Sen canavar kalacaksın..’’ falan filan.. atıp tutmaya başladı başıma bu şirin hasırları ören şeytan. ‘’ Ölümüne sürsün cümle iştahın, bencilliğin, cümle bağışlanmaz günahın.’’

Ah, canım yettı arttı- Kuzum şeytan, nolur daha bir öfkesiz bakıver de benden yana ufak tefek, yolda kalmış alçaklıklar varadursun, sen ki yazarda tasvir, öğreticilik vergilerinin yokluğuna vurgunsun, senin için kopardım lanetli gün defterimden bu uğursuz yaprakları.’’

-çeviri: Can Yücel s. 58-

‘’ On iki yaşında, beni kilitledikleri bu tavan arasında tanıdım dünyayı, insanlık komedyasını resimledim. Bir kilerde öğrendim tarihi. Bir Kuzey kentinin gece eğlencelerinde , eski ressamların bütün kadınlarına rastladım. Paris’ te , eski bir dar sokakta bana bütün geçmiş çağların bilimlerini öğrettiler. Doğu’yla dopdolu güzelim bir evde, yüce yapıtımı tamamlayıp ulu emekliliğimi geçirdim. Kanımı karıştırdım durdum. Ödevim geri verildi bana. Bunu hiç düşünmemeli artık. Öbür dünyalı biriyim ben aslında, görevlendirildiğim bir iş yok.’’

-  çeviri: İlhan Berk s. 65-



 DUYUM
( Sensation)

Mavi yaz akşamları patikalarda, dalgın
Gideceğim sürtüne sürtüne buğdaylara.
Ayaklarımda ıslaklığı küçük otların
Yıkasın, bırakacağım başımı rüzgara.

Ne  bir şey söyleyeceğim, ne bir laf edeceğim;
Ama sonsuz bir sevgi dolduracak içimi;
Göçebeler gibi uzaklara gideceğim;
Mes’ut sanki yanımda bir kadın varmış gibi.

-          çeviri: Orhan Veli Kanık s. 29-




Arthur Rımbaud – Ofelya adlı kitabından….

8 Ekim 2014 Çarşamba

Günden Kalan...



Bir dokunuştur, günlerin gerisinde bıraktığımız. Yeni bir soluktur kitaplara dokunmak.. Kütüphanenin havasını solumak ve o atmosferde yoğunlaşabilmek iç dünyana… Keşfe çıkarım en onulmaz zamanlarımın sessiz çığlıklarında…. Gördüklerim, kendini yenileyen bir serüvenciye göz kırpar….

‘ Benim için yazar olmak insanın içinde gizli ikinci kişiyi yapan alemi sabırla yıllarca uğraşarak keşfetmesidir: Yazı deyince önce romanlar, şiirler, edebiyat geleneği değil, bir odaya kapanıp, masaya oturup, tek başına kendi içine dönen ve bu sayede kelimelerle yeni bir alem kuran insan gelir gözümün önüne.’ –s.11-

‘ Biz yazarların taşları kelimelerdir. Onları elleyerek, birbirleriyle ilişkilerini hissederek, bazen uzaktan bakıp seyrederek, bazen parmaklarımızla ve kalemimizin ucuyla sanki onları okşayarak ve ağırlıklarını tartarak, kelimeleri yerleştire yerleştire, yıllarca inatla, sabırla ve umutla yeni dünyalar kurarız.’-s.12-

‘ İster resim olsun ister yazı, aslında hep aynı şeyi yaptığımı düşünüyorum şimdi: Resme ve yazıya beni bağlayan şey şu sıkıcı, boğucu ve umut kırıcı bildik tanıdık dünyadan daha zengin bir ikinci dünyaya sığınma isteğidir. Bu ikinci ve harika dünyayı, ister çocukluk ve gençliğimde olduğu gibi çizgilerle ve renklerle ifade edeyim, ister son otuz yıldır yaptığım gibi kelimelerle kurayım, ince ince düşleyebilmek için her gün bir odada uzun uzun , tek başıma kalmam gerekir.’-s.81.82.-


Orhan Pamuk - Babamın Bavulu

....



 


Tam da araba seyir halindeyken gözlerimi kapatıp nereden geçtiğimi duyumsamak gibi bir şeydi  artık algılayışlarım...

.

Ad

E-posta *

Mesaj *