8 Mayıs 2015 Cuma

fotoğraf..





FOTOĞRAF

Durakta üç kişi
Adam kadın ve çocuk

Adamın elleri ceplerinde
Kadın çocuğun elini tutmuş

Adam hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü

Kadın güzel
Güzel anılar gibi güzel

          Çocuk
                                     Güzel anılar gibi hüzünlü
                                    Hüzünlü şarkılar gibi güzel

                                              Cemal Süreya





 Bazen açıp bakmalı yıllar öncesinden kalan fotoğraflara..

O fotoğraflar ki alır götürür hiç akla gelmeyen zamanlara...
Yaşananlar ve geçmişte bırakılanlar.. Günün kanayışlarına eşlik eder ya da bir tatlı gülümseyiş bırakır dudaklarda...
Var olan boşluklarda düşünmeyi öğretir biraz da..

Turgut Uyar - Göğe Bakma Durağı


‘’ Ne kadar hüzün geçmişse dünyadan
Ne kadar acı geçmişse yaşayacağız
Hepsini yeniden, bir bir dünyada
Dünyadan ve dünyayla sana sığınırım
Acılardan ve hüzünlerden değil
Kaçmalardan ve korkulardan değil
Çünkü bir güçtür sıcaklığın kollarıma
Çünkü kanları, kanları, kanları hatırlarım
Çünkü ölülerimiz toplanacaktır
Ve yüceltilecektir bir mavide.’’-s.55-

‘’Ben şimdi diyorum ki bir bak şu alanlara
Sokaklara köprülere kiremitsiz damlara
Taşlara sopalara aman vermez silahlara
Şehir haritasına trafik lambasına kan içinde adamlara
Kan içinde adamlara
Kan umutsuzluktur
Ona kendini hazırla
Ne kadar yalnız olduğumuzu hep hatırla

Açlıkları yoklukları kırımları…’’-s.72- 

7 Mayıs 2015 Perşembe

....

“Deniz kıyısında bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır.
Güneş onu yakıp kavurur.
O da tanrıya yakarır keşke güneş olsaydım diye.
“Ol” der tanrı. Güneş oluverir.
Fakat bulutlar gelir örter güneşi, hükmü kalmaz.
Bulut olmak ister. “Ol” der tanrı. Bulut olur.
Rüzgâr alır götürür bulutu, rüzgârın oyuncağı olur.
Rüzgâr olmak ister bu kez. Ona da “ol” der tanrı.
Rüzgâr her yere egemen olur, fırtına olur, kasırga olur.
Her şey karşısında eğilir.
Tam keyfi yerindeyken koca bir kayaya rastlar.
Oradan eser buradan eser, kaya bana mısın demez!
Bildiniz ! Tanrı kaya olmasına da izin verir.
Dimdik ve güçlü durmaktadır artık dünyaya karşı..
Ama sırtında bir acı ile uyanır..
Bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır..”

“Kaderini sev! Belki seninki en iyisidir.”

Nietzsche,  Amor Fati



Immanuel Wallersteın

Kitabın Adı: Ütopistik ya da 21.Y.Y.ın  Tarihsel Seçimleri
Yazar: Immanuel Wallersteın
Yayın: Aram Yayınları
Sayfa: 82


‘’ Anımsayın  ütopya önermiyorum. Daha mükemmel bir rasyonaliteye giden yollar öneriyorum. Bu eşitsizliklerin ciddi bir biçimde azaltılması çok fazla kolektif çaba gerektirecektir. Yine de, bu ayrımcılıkların halen olduğu gibi tarihsel sistemin işleyişinde temel unsurlar olmaya devam edecekleri bir dünya yerine, en alt düzeye indikleri bir toplumsal dünyayı tasavvur etmek içsel olarak mümkün olmalıdır. Sözünü ettiğimiz ayrımcılıklar bugün her yerde bütün toplumsal yaşamı zehirliyorlar. Zihniyetlerimiz üzerinde egemenlik kuruyorlar. Yalnızca ezilen gruplara mensup olanlar üzerinde değil, fakat egemen gruplara mensup olanlar üzerinde de, fiziksel ve psikolojik, muazzam tahribatlara yol açıyorlar. Uğursuz sonuçlar daha iyiye doğru gitmiyor; daha kötüye gidiyorlar. Mevcut dünya sistemimizin çerçevesi içinde, bu eşitsizlikler ahlaki bakımdan kabul edilemez ve çözümlenemezdir. Sorun şu ki, gelmekte olan nedir?’’-s.70-

Mustafa Çevik - Tarih Felsefesi / Davıd Hume ve Din Felsefesi



Saygıdeğer hocamızın kitapları konulara farklı açılardan bakabilmemi sağladı. Okurken birçok not aldım ve tekrardan okumam gerektiğine inanıyorum. Hani bazı kitaplar vardır bir defa ile sınırlı kalmasını istemez tekrar okumak istersiniz.

 Her hafta felsefe dersinin gelmesini sabırsızlıkla beklerken ders çıkışı zihnimizin ufuklarını açan hocamıza tüm arkadaşlarımız adına bizleri aydınlattığı için teşekkür ediyorum J Derste hiçbir derste olmadığı kadar eleştirilerde bulunmamız ve zihnimizi zorlamamız bizlere birçok şeyin kapısını aralıyor..

Türkiye Yazarlar Birliği’nin düzenlemiş olduğu 2014 Yılı Yılın Yazarı, Fikir Adamı ve Sanatçıları Ödüllerinde Araştırma dalında “Mevlana’da Aşk ve Varoluş” kitabıyla yılın araştırma ödülüne layık görülen hocamızı tebrik ediyor ve devamını diliyoruz kıymetli hocamız J



David Hume ve Din Felsefesi’nden…

‘’ David Hume, neredeyse bütün yazı hayatı boyunca din ile ilgilenmiş ve doğrudan dine ilişkin iki mustakil eseri olmasına rağmen Türkiye’de yazılmış felsefe tarihi çalışmalarında ve ders kitaplarında Hume’un dine ve Tanrı’ya ilişkin düşünceleri hak ettiği yeri alamamış, daha çok deneyciliğini ortaya koyan ilk dönem eserleri Hume için referans kaynağı olmuştur.’’

‘’ Zihin aşağı olandan yüce olana yavaş yavaş yükselir. Basit olandan soyutlama yoluyla bir mükemmellik düşüncesi oluşturulur.’’

‘’ Hume, batıl inanç ve bağnazlığın açık bir düşmanıdır aynı zamanda inancı ‘canlı bir düşünce’ olarak tanımlamıştır.’’

‘’ Akıl yürütme ve kanıtlamadan çok, bir belagatli konuşma yeteneği ve güçlü bir hitap daha etkilidir. Çünkü herkesin içinde hissettiği şeyi kanıtlamaya ne gerek var ki? Eğer mümkün ise bize bunu daha içten duyarlılıkla hissettirilmesi gereklidir.’’

‘’ Hume’ un ‘sürekli mucize’ dediği şeye Kierkegaard ‘paradoks’ demektedir.’’

‘’ Hume, Tanrı’nın bazı sıfatlarını kabul etmektedir. Tanrı’nın görünmez, birlik, sonsuzluk, basitlik ve ruhsallık gibi sıfatları onun kabul ettiği bazı sıfatlardır.’’





Tarih Felsefesi’nden..

 ‘’ Hegel’de Dünya Tarihi’nin amacı Ruhun özgürleşmesidir. Devletler ve uluslar bunun aracıdır. Bireyin özgürlüklerinden ve tutkularından çok toplumun ve giderek bütün insanlığın özgürlüğü önemlidir. Devletin amacı yurttaşların kişisel çıkarları ile uyum içinde olmalıdır. Eğer bir devlet bu özelliği taşıyorsa iyi kurulmuş demektir.’’-s.68-

‘’ Marx’a göre tarihsel olayları anlamak için onların salt tarihsel verilerine sahip olmak yeterli değildir, onların arkasındaki ekonomik sebepleri de bilmek gerekir.’’-s.69-

‘’ Nietzsche tarihi 3e ayırır:

Anıtsal tarih : bir şeylere erişmeye çalışmak bakımından tarihçilik yapmak
Eskiyi koruyucu tarih: Koruyan ve saygı duyan kimseler bakımından tarihçilik: geriye yönelmiş sevgi der Nietzsche.
Eleştirici tarih: Acı çeken ve kurtuluşa gerek duyan tarihçilik.’’-s.74-


‘’ Nietzsche, birey için geçmişe takılmanın orda kalmanın mutluluğu engellediğini ve giderek insanı yok ettiğini söyler. Ve bununla beraber toplumlardan da tarihe aşırı takılıp kalan toplumların giderek yok olmak zorunda kalacağını söyler. Nietzsche, bir sınırdan da söz eder o sınır aşılınca ulus için yok olma tehlikesi başlamış demektir. Bu sınırı plastik güç ifadesiyle tanımlar. Plastik güç, geçmiş ve yabancı olanın biçimini değiştiren, ona yeniden biçim veren , yaraları iyileştiren, yitirileni yerine koyan, kırılan biçimlere kendi içinden yeni bir biçim veren güç.’’-s.73-








k

''Kendini insanlığa bakarak sına. Şüphe edeni şüpheye, inananı inanca götürür bu.''

6 Mayıs 2015 Çarşamba

günlerden bir gün :)


her gün dinlediğiniz sesler vardır hani sesleriyle alır sizi o anda olmak istediğiniz yerlere götürürler... sabırsızlıkla beklediğim bir gün, değerli bir nefesi canlı dinleyebilmek onu hissedebilmek...aldığım en güzel haberdi bugün. her günümüz güzel haberlerle dolu olsa gülümseyişlerimiz daim olsa... olsun o zaman :)



4 Mayıs 2015 Pazartesi

sanı..

Algıda ‘ yok ediciliğin’ pervasızlığında duruyorum geceye karşı. Tam geçtim derken olumsuzlanan basamakların yanık türküsündedir gördüklerim. Eve kapanan tüm yalnızlıklar gizil duruşlara çağırır benlikleri. Yok olmuşluğun çırpınan alyuvarlarıdır günden kalanlar. İsim değiştirir göçebelikler. Göç yollarında kaybolan hisler çarmıha geriliyor şimdi. Nehirler akar, sular yenilenir. Kalem kağıt dile gelir. Suskunluklar isimsiz duvarlarda yankılanır. Bir dervişin sessizliğidir evlere konuk olan.

Adı sanı belli olmayan serzenişlerden paylar çıkarır kendine kuruyan çiçeklerim. Düşüncenin misilleme duygularında kaybolur yok oluşlar. Yok oluş hangi kanıksamanın eşiğindedir şimdi ?

Sınırları çizilen mekanların  dolup taşması gibi yeryüzünde, sığamıyorum sığınaklara. Yabancılaşan eller. Anlamını yitiren kelimeler karanlığa yarenlik ediyor şimdi. Susuşlarım ve yok oluşlarım..

Kelile Ve Dimne - Beydeba




''Kötülerle bir olan , deniz yolculuğuna çıkan kişiye benzer. O, her ne kadar batmaktan kurtulacak olsa da her an batma korkusuyla hayatının zehir-zindan eder. Öyle ki, kendine gelebilecek en ufak tehlikeye karşı daima uyanık kalmak zorunda olan ve bu kaygıyla nefes alıp veren ahmak gibidir o kişi''


Beydeba


Kelile ve Dimne’ de ana konu Hint hükümdarı Debşelem Şah’ ın bilge Beydaba’ dan dinlediği eğitici masallar ve aldığı nasihatlerdir.  Kelile ile Dimne adı, kitabın ilk masalının adıdır. Bu masalda yer alan ve karşıt kişiliklere sahip iki çakaldan birisi Kelile doğruluğu; Dimne ise yalanı temsil etmektedir.  İlk hikayenin peşinden gelen hikayelerde Kelile ve Dimne yer yer karşımıza çıkar, dolayısıyla hikayeler kendi aralarında birbiri ile bağlantılıdır.
     Eser beş bölüm ve yirmi masaldan oluşmaktadır. Masallar kendi içlerinde yer yer başka hikayelerle zenginleşmektedir. Eserin beş bölümünde temalar;
     Hint Hükümdarı Debşelem, ahlaki vasıflara sahip, iyi bir hükümdar olarak halkına liderlik yapmaktadır. Aynı zamanda cömert bir padişahtır ve tüm servetini halkına dağıtmış böylelikle ülkesinde tek bir yoksul kalmamıştır.
Birgün Debşelem Şah gördüğü rüyadan etkilenerek doğuya doğru sefere çıkar. Bu sefer sırasında ilk olarak Hoşing Cihandar isimli hükümdarın kendisine bıraktığı vasiyeti bulur. Bu vasiyet dünya malının geçiciliği ile ilgilidir Debşelem Şah’ı çok etkiler.
    Hoşing Cahandar’ ın vasiyetinde, nasihatları daha iyi anlaşılması için Serendip Dağı’ ndaki 14 hikayeden bahsedilir. Debşelem Şah bu hikayeleri çok merak etmiştir. Vezirlerinden birisi ona bu hikayeleri anlatmaya başlar. Ancak Debşelem Şah, Serendip Dağı’ na gitmekte kararlıdır. Yola çıkar ve uzun, zorlu bir yolculuktan sonra Serendip’ e erişir. Serendip Dağı eteklerinde kurulu kentte bir süre dolaştıktan sonra, dağdaki mağaraya ulaşır. Bu mağarada karşılaştığı Beydeba, hikmetli bir düşünürdür. Debşelem Şah ona Hoşing Cahandar’ ın vasiyetinden söz eder.  Ve ikisi arasında masallar, öğütlerle geçen hikmet dolu konuşmalar başlar.

     Kelile ve Dimne, fabl masalları şeklinde kaleme alınmıştır. Bu masallarda kahramanlar arasında yer alan hayvanlara  çeşitli insani özellikler yüklenmiştir. İnsanların hayvanlarla ya da hayvanlar arasında geçen ilişkilerde arkadaşlık, tembellik, miskinlik, cömertlik, cesaret gibi konular dile getirilmiştir.

3 Mayıs 2015 Pazar

Şiirli Gün




‘Ay inceldi ve orman
Bir tortu gibi çöktü dibe
Buğusu yoktu toprağın
Büsbütün balçıktı yeryüzü,
Irmaklar sağırdı ve dağlar  hantal gövdeleriyle
Gittikçe büyüyordu rüzgarın beynindeki ur..’
……

'Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahcup
Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için
Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa
Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan
Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada
Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen ...'-Ahmet Telli- 

‘ Beni bir denizin kıyısına bırakın
Bir portakal ağacının yanına ya da
Ne olur, onun dallarına uzanıp kalayım.

Belki yeniden bulurum türkümü
-          o yitirdiğim türkümü
bütün bu sözler benim değil çünkü
beni bir denizin kıyısına bırakın
bir çakıl taşının içine gömün orada
o zaman ölmüşsem bile ağlamayın

deyin:-son türküsü ölümdü…’-s.80- Ahmet Erhan


Samed Bahrengi - Küçük Kara Balık


Denizin en derin sularında yaşayan yaşlı bir balığın, binlerce çocuğu ve torununa anlattığı hikayede, bir ırmakta yaşayan küçük kara balığın, çevresindeki bütün baskılara karşı; denize, özgürlüğe ulaşma çabası ve küçük kara balığın karşılaştığı zorluklara karşı direnerek canı pahasına amacına ulaşması sonucu  geride kalıp onu engellemeye çalışan diğer balıklara yol gösterici olması anlatılmıştır.



papatya günleri



Tüm gizemlerin  eşsiz kokuları göz kırpar güneşe karşı duranlara… Zamanın beraberinde getirdiği var oluşlardır aynaya yansıyanlar. Aynanın ötesindeki gölgelerdedir umut edenlerin sesleri… Gün dönüyor şimdi yeni uyanışların ahenkli sesleriyle..




.

Ad

E-posta *

Mesaj *