Güneşini topla ve gel serin sulara...
19 Mart 2015 Perşembe
Arthur Rimbaud - Sarhoş Gemi
''O zaman gömüldüm artık denizin şi'rine,
İçim dışım süt beyaz köpükten, yıldızlardan;
Yardığım yeşil maviliğin derinlerine
Bazen bir ölü süzülürdü, dalgın ve hayran.
Sonra birden mavilikleri kaplar meneviş
Işık çağıltısında, çılgın ve perde perde,
İçkilerden sert, bütün musikilerden geniş
Arzu, buruk ve kızıl, kabarır denizlerde.
Gördüm şimşekle çatlayıp yarılan gökleri,
Girdapları, hortumu; benden sorun akşamı,
Bir güvercin sürüsü gibi savrulan fecri.
İnsana sır olanı, gördüğüm demler oldu...''
14 Mart 2015 Cumartesi
günaydın dünya
"Günaydın Dünya! Düşümdeki mavi bir hikayeyi
anlatıcam şimdi; hiç görünmeyen tarafına"
(somut olana yöneliş)
13 Mart 2015 Cuma
12 Mart 2015 Perşembe
kimseler bilmez-
Uzaktan gelen tanıdık bir şarkıdır gecelerin bilinen bekleyişleri. Yağmur hızlandıkça yavaşlarmış antik kentlerde yaşananlar. Sonra
bulutlar konuşmaya başlarmış unutulan bir baba ile… Esmer yüzündeki derin
çizgilere yenilerini ekler her gün doğumunda günü nasıl bitireceğini düşünen
babam. Uzaktakiler görmez o derin çizgileri. Ben ve duvarlarıma tanık olan
annem bilir kanayışlarımızı zifiri karanlıkta. Dumanı tüten bir mahzendedir
adeta.bekler elleri kir pas içindeyken bile. Vazgeçmiştir artık içtenliği sahte
yüzlerde arayanlardan. Bilir ki hiçbir ses onaramaz artık kör sessizliği.
Yağmur yağar gece başlar…unutulmuşluğun hazin öyküsüdür babamın öyküsü. Ne dil
ne kalem tanımlayabilir aslında. Geçmişten bugüne bağrında büyüttüğü ‘ yetemeyişi’
bir adımda yok etmek isterken bilemezdi ummadığı yerden vurulacağını… O vuruluş
ki kanamaya devam eder gecenin hoyrat sessizliğinde. Annem,babam,ben,kör seslik…
Cemil Meriç - Bu Ülke
Tanrı yıldızlarla oynayan bir çocuk. Senin yıldızların
kelimeler, söyle raksetsinler, alev saçlarıyla sonsuz bahçesinde hayallerin.
Kelime ormanda uyuyan dilber; şair uzaklardan gelen şehzade.
Öyle seveceksin ki kelimeleri sana yetecekler.
Yıldızlar Tanrıya yetmiş mi? Kelimeler benim sudaki gölgem,
okşayamam onları, öpemem. Bir davet olarak güzel kelime ve dualarda muhterem.
Gönülden gönüle köprü,asırdan asıra merdiven. Kelime, kendimi seyrettiğim dere.
Kelime sonsuz, kelime adem. –s.259
Çiçeğe benzer kelimeler; turuncu, erguvan, beyaz. Bir rüzgar
sürükler hepsini. Bulutlara güven olmaz. –s.260
Kitaplar; kadınlar, şehirler, metruk kervansaraylar gibi
boş. Onları dolduran senin kafan, senin gönlün. –s.262
Ruh, yazının icadından beri ölümsüz. Kaya homurdanır, mermer
gülümser, konuşan yalnız kitap.-s.263
Itır gülün sesi, ışık sonsuzun. Geceleri ölüm konuşur
karanlıklarda.-s.279
8 Mart 2015 Pazar
...
''Evet, Dorian, her zaman seveceksin beni. Çünkü ben senin
işlemeyi göze alamadığın tüm günahları simgeliyorum.''
yol
Limonun su ile buluşmasına eşdeğerdi damakta bırakılan
tatlar. Ertelenenler, unutulanlar… Kayıp zamanların boğazı yakmasıydı
özümseyişlerimin tortullaşmış
birikintisi. Yaralar, yaralayanlar… Ah geriye dönüşü olmayan zaman dilimleri…
Konuş şimdi usulca bir şeyler fısılda koyu girdapların mavimsi renklerinden al
biraz da.. Tuvalimdeki renkler yosunlardan damıtılır adeta. Tüm öfkeler yok
olun artık ışıl ışıl bir güneş var dışarıda. Gerçek olmayan kimlikler ne kadar
algılayabilir seni?
Yolunu değiştiren bir nehirim. Sakin bir o kadar da
duru..Sözler bir kelebeğin kanadından dökülür. Öteki yüzlerden aldığım karmaşık
bir felsefedir görülen. Sessizliğe bürünür tüm caddeler, yolunu kaybedenlere
yolu göstermek için…
6 Mart 2015 Cuma
dakika..
Bir kadının kapının çalmasını bekleyişindeydi dolu
dizgin yaşayışlarımız. Saksıda kuruduğunu sandığımız çiçekler canlanıyor
birden... Geceyi bekleyenler, serzenişlerini yok ettiler. Bir doğa yürüyüşünden
esinleniyor kalemim. Yalnızlıklardır, kelime oyunlarında saklananlar. Elleri
cebinde ‘yok oluş’ kelimeleri sırlayan bir bedenin dizginsiz sesindeyiz şimdi.
Ses yankılanıyor. Yankılandıkça anlamsızlaşıyor...
bir köy hekimi
‘’ Dedem hep anlatırdı: ‘’ Yaşam , şaşkınlık verecek denli
kısa . belleğimi zorluyorum, örneğin bir ata atlayan bir delikanlının, kötü
rastlantıları hiç hesaba katmasak da, mutlu bir akışla ilerleyecek sıradan bir
yaşamın yetersiz kalabileceğinden korkmadan, en yakın köye gitme kararını nasıl
algılayabileceğine şaşırıyorum şimdi.’’-s.49-
5 Mart 2015 Perşembe
.....
Yırtıcı kuşlar amansızca yol alır şehrin sözsüz
tümseklerinde. Varlığın ince yol ayrımları geceye aralanır. Hiçbir söz
tanımlayamaz anlamsız çağrışımları. Sükunet, yarım kalan cümlelerin kendini
toparlayamadığı yerdedir. Mekanikleşmiş bedenler incinmiş, kekik kokulu
gecelerime uzaktır. Bilinmeyen bir şehrin sisli caddeleri yoklukları acıtıyor
şimdi. Buzlanmış yolların gökyüzüne eğimidir geride bıraktığım belirsizlikler.
Sis dağılıyor, yüzler daha belirgin. Karaya vurmuş yüzler… Dünya denen yıkıntının sığınaklarındayız.
Siddhardha - Hermann Hesse
‘' Bir hedef bulunuyordu Sidarta ’ nın önünde, tek bir hedef:
Arınmış olmak, susamalardan arınmış, istemelerden arınmış, düşlerden,
sevinçlerden, acılardan arınmış. Ölerek kendinden kurtulmak, ben olmaktan
çıkmak, serin bir yürekle dinginliğe kavuşmak, benliksiz düşünmelerle
mucizelere kapıları açmak, işte buydu onun hedefi. ‘Ben’ tümüyle saf dışı
bırakılıp öldürüldü mü gönüldeki tüm tutku ve dürtülerin sesleri kısıldı mı
işte o zaman gözlerini açacaktı en son şey, varlıktaki ben olmayan öz, o büyük
giz.’’ -s.20-
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)