24 Eylül 2013 Salı

bugüncüm:))

‘’ Bütün susturulmuş ya da dilleri elinden alınmışlar, dünyaya gözleriyle söylerler  söyleyeceklerini.’’-m.m-

‘’ Yazmak, şizofreninin sosyal açıdan kabul edilmiş şeklidir.’’-l.d.-


‘’ Uyduk Beckett’e
Bekledik onu
Gelmedi Godot
Godot gelmedi.
Sorduk Beckett’e
Kim lan bu Godot?
Samuel Beckett
Suskunluğu korudu
Susunca haklı çıkıyor insan .
Bir bok denizindeydik

Umuttu Godot.’’-f.s.-

16 Eylül 2013 Pazartesi

?


‘’ Karanlık uğraş ‘’ dediğin , karanlıkla uğraşmaktır belki de.
Karanlıkta ne varsa , onunla. Uğraşmak, ölümüne.
Çünkü bilirsin aslında, bu işlerin nereden geldiğini .
İlk insan denilen icattan biraz sonra ve ilk ateşin hemen ertesinde.
Toplanınca herkes, ateşin çevresinde,
Bilirsin, içlerinden birinin çıkıp
Karanlığı anlattığını, diğerlerine.
Neler olup bittiğini, gözün görmediği her yerde.
Işığın yetişmediği ve cesaretin sınırında: karanlıkta.
Bilirsin, anlattıkça, karanlığın aydınlandığını
Ve bilirsin, güneş doğmadan önce o masalcının bin bir güneş doğurabildiğini …
Karanlık bir uğraştır bizimkisi.
Bir kez yaptın mı , vazgeçilmez,
Bir kez uğraştın mı karanlık sana da bulaşır, bilinmez.
Zifiridir geri kalan … kimliğindeki her hane;
Memleketi: Zifiri
Cinsiyeti: Zifiri
İsmi…

Ulan o da zifiri..’’-h.g.-

13 Eylül 2013 Cuma

....

‘’ …
O oyunlar ki ..

Çocukluğunun uçan dev sanrılarıydı . Aşıklar ak gezegenden çörekler getirirdi sana . Sen de gülerek kabul edip yerdin . Sonra şarkılar söylerlerdi . Zamanın uçuk kutusundan çıkarıp gitarlarını … Hüzün bir dostluk sembolüydü . Doğurgan ve bağlayıcı . Destansı masallar süslerdi topal akşamları … Sihirli ve masum okaliptüsler açardı ağzımızın yabanıl ormanında . Gökyüzüne döndüğümüzde yüzümüzü görürdük ve uyardık zamana biz de . Bu, düş yolculuğumuzun resmiydi . Unutkanlıklarsa ,umutsuzlukların yol açtığı silik alevlerdi .  Sen, cenneti düşsel bir bekleyişin küresinde sana gelmesi, gökte kayan bir yıldızın yeryüzüne düşmesi kadar kısacık olan üç boyutlu bir zamanın geçidinde parıldayan  bir düş parçası gibi gördün . Hepsi de senin zamanına yetişmesi gereken ölümsüz imgelerdi ..’’-s.v.s.ş.-

12 Eylül 2013 Perşembe

dipnotlardan..



‘’ Bütün bu bilgilere, bu huzura, yaptığım büyülü yolculukla elde ettiğim bu güvene sahip olduktan sonra, yaşam boyu kim bana zarar verebilir ki? Yaşamım gözümün önüne geldiğinde , komşuları sevmek, uyum, hoşgörü, sevgi, alçak gönüllülük, yaratıcılık, öğrenme ve anlama sevgisi, içinde bulunduğumuz anın tadını çıkarma ve tabiata değer verme gibi hakiki değerler bana gösterilmişti. Yine öğrendim ki , başkalarına üstünlük sağlamak faydalı bir şey değil. Sosyal statü ve para ise ancak başkalarına yardım etmek ve cömertlik yapmak şartıyla faydalıdır.  Bütün hatalarıma ve kusurlarıma rağmen beni seven ışıktan varlığın muhabbetini düşünüyorum. Bu kadar mükemmel bir varlık , beni olduğum gibi sevebiliyorsa eğer, hiçbir zaman kendimden nefret etmemem gerekir. Kendini böyle kabul ettikten sonra , başka insanlara da aynı gözle bakmamın kapıları açılacaktır.


Muhabbet, muhabbet… peki, gerçek anlamı nedir bunun? Sadece sözde kaldığında hiçbir anlamı yok çünkü. Asıl olan anlamdır. Kendine özgü olan ve derinden hissedilen sıradan bir duygu değildir muhabbet. Bizi bencilce belli insanlara bağlayan bir duygu da hakiki muhabbet değildir. Çoğu zaman insanlar kendi menfaatleri için şartlı olarak birilerini sevebilirler. Hayır, başka bir şeyden söz ediyorum. Güçlü ve cömertçe bir duygu , kişisel menfaatlerin ötesine geçen bütünsel ve fedakarca bir dinamik..’’- s. 180.181 konuş benimle angel-

10 Eylül 2013 Salı

didiklenenlerden :)


…başlangıcın /başlamanın ilkesi, insanın yaratılmasıyla dünyaya girmiştir (…) Yeni bir şeyin başlamakta oluşu, başlangıç doğasından ileri gelir; öyle ki ondan , daha önce olmuş hiçbir şey beklenemez.-s.9.-

…eğer bugünlerde sıkça üzerimize yıkılan kültürel tutumlarımızı bilimin bugün kaydettiği başarılara uydurma yolundaki tavsiyeyi izleyecek olursak, sözün artık hiçbir anlamının kalmadığı bir yaşam tarzını bütün kalbimizle benimsemek durumunda kalacağız demektir. Çünkü bugün bilim, aslında köken olarak sadece sözel ifadelerin birer kısaltması anlamını taşımakla birlikte, şimdilerde hiçbir suretle yeniden gerisin geri söze tahvil edilemeyecek olan matematik sembollerden oluşma bir ‘’dil’’ i benimsemek zorunda kalmıştır. –s.30-

‘’… eğer insanlar doğası ya da özü herkes için bir/aynı, ve başka herhangi bir şeyin doğası veya özü kadar da öngörülebilir olan aynı modele göre sonsuz kere yeniden üretilebilir suretler olsalardı, eylem, genel davranış yasaları bakımından gereksiz bir lüks, kaprisli bir müdahale olurdu. Çoğulluk, insani eylemin koşuludur, çünkü hepimiz aynıyız; yani hiç kimsenin şimdiye dek yaşayan , yaşayacak başka herhangi biriyle asla aynı olamayacağı tarzda insanız (human) .’’-s.37-




Son günlerde analiz etmeye çalıştığım kitaplardan biri  ‘İnsanlık Durumu’. Cümleler arasında bağlantı kurmaya çalışırken zihnimden ötelenenler yer değiştirir. Manalar derinlik kazanır. Bilincin parlak sureti gün yüzüne çıkar. Günün sonunda yanı başımda bana göz kırpan  cümlelerin yansımasıdır altını çizdiklerim.

Anlamaya çalıştıkça yenilenen zihinlerimize selam olsun  güzellikler : )


6 Eylül 2013 Cuma

günceliktennn: )

Çocukluğumun vazgeçilmez tutkularından biri bisiklet oldu ve hala da vazgeçebilmiş değilim bu tutkumdan. Günün belirli saatlerinde yürüyüş yapmak gibi güzel bir alışkanlığım var -umarım yok olmaz- . Bu sırada çocuklar öyle  bir keyifle bisiklet turuna çıkmış olurlar ki sormayın. Dayanamadım tabi. Birinden ödünç aldım ve hep beraber tura çıktık. Vuhhuuu! nasıl güzel bir eğlencedir bu böyle! Yokuş yukarı çıkarken zorlandım , inerken uçuyorum : )
-          hayatta böyle değil mi ? – Seyir halindeyken zihnimdekiler de yer değiştirdi ve tüm negatiflikleri savurdum hızlıca geçtiğim yerlerden . Çok iyi geldi çook.. Arada yapmak lazım.

Işıl, değer verdiğim bir ailenin kıymetli mi kıymetli biricik çocukları. Günün belirli saatlerinde ders anlatmakla görevli olduğum şirinelerden biri. Birbirimize o kadar çok alıştık ki ara verdiğimizde özlüyorum cancazımı. Işıl, çok iyi satranç oynar. Olmazsa olmazı. Benden iyi olduğu kesin : ) Okullar arası yarışmalarda derece yapıyor şimdiden, ilerde sizler de ismini duyacaksınız şüphem yok.
 

Yanından ayırmadığı satrancı, bıcır bıcır konuşması, ışıl ışıl gözleri ile dünyamı aydınlatıyor. Ben daha soruları okurken çözen dupduru bir zihin var karşımda, söylediğim her şeyi kaydediyor adeta. Ara verdiğimizde hemen taşları dizip oynamaya başlıyoruz. Kaçış yok. Ben de yenileniyorum sanki o güldükçe, çocuklaşıyoruz , öğreniyoruz , şımarıyoruz, abur cuburun dozunu kaçırsak da ara sıra insan gülümsedikçe yeniden var olurmuş. Çocukluk duygularını hissedebilmek, onların diliyle konuşabilmek harika bir şey!
sevinçli ve umutlu kalın güzellikler:))

5 Eylül 2013 Perşembe

bu aralar haşır neşir olduklarım



Senfoni

‘’Ufak şeylerden zevk alabilmek
Lüks yerine zerafet aramak
Saygı istemek yerine değerli olmak
Zengin olmak yerine kimseye muhtaç olmamak
Sıkı çalışmak, sessizce düşünmek ve dürüst konuşmak.
Yıldızları, kuşları, bebekleri ve bilgeleri açık kalple dinlemek .
İşte benim senfonim.’’-w.e.channig-





Bu aralar haşır neşir olduklarım,belki de zamanın yok saydıklarını ve sayamadıklarını içselleştiriyor. Ezel ve ebed yer değiştirir parmak uçlarımızda. Zamanın aydınlanan gölgesi yeni güneşler doğurur. Yeşilin tüm tonları yeni desenler oluşturur. Renkler yarışır birbiriyle. Sesimiz de yenilenir, eskiyenlerin karşısında. Sayfaların her bir cümlesi dile gelir.

Uzun bir sürede bitireceğimi düşündüğüm kitabım beni yanılttı ve erkenden sonunu sundu bana. Ertelemede haklıymışım belki ‘tutunamayanlar’ı . Okumak için şu andaki bakış açısına sahip olmayı bekledim demek ki bunca zamandır. İyi ki de bekledim diyorum şimdi.

Farklı bakış açılarını görmek için dergi ve denemeleri didiklemek de belirli bir ‘farkındalık’ kazandırıyor. Sadece belirli bir yönden akan bir nehir gibi değil sayısız kolu olan bir nehir gibi karışmak hayata…


‘’Mutasevver ve mülayim bütün muadeletlerin müphemiyeti.
Bu sakim heyulayı fıtretle kaydediyor.
Deniz cisimlerinin mütemadi in’ikası içinde
Zulmet, bana artık zannedildiği kadar müstakim görünmüyor.’’-s.647-

‘’ Büyümek, yalnız tutunanlara gerekli.İkinci gelişinde çırılçıplak dolaşacak. Kelimenin bütün manasıyla çırılçıplak.-s.122-

‘’…
Dokuz yüz otuz altı. Tarih düşüldü. Niçin? Doğumu önemlidir- yani kendisi için- . Buruşuk yüzler, bezler arasında bir canlı. Baş parmağını emdi ( yıkanmamış ve kanlı ). Cahildi ne bilsindi libidonun adını. Duymuştu belki aşkın kokusunu, tadını. Sonradan uzun olan yumuk parmaklarında , yıkandı çinko tasın sıcak ırmaklarında. –s.115-






4 Eylül 2013 Çarşamba

kapanmayan çizgilerden...





‘’-Günahlarımın ağırlığına dayanamıyorum Olric.
Neden beni uyarmadın?

-Buna hakkım yoktu efendimiz.
Öyle güzel görünüyordunuz ki.
Size kapılmamaya imkan yoktu.
Çevrenizdeki bütün sahtelikleri öyle güzel aydınlatıyordunuz ki.
Bir daha göremeyecekler sizin gibi bir devi efendimiz.

-Onların küçük yaşantılarının içinde ben de küçülmedim mi Olric?
Ucuzluk bana da bulaşmadı mı?

-Hayır, efendimiz. Öyle içten yaşadınız ki. Bu kısa süren aydınlıktan yararlanamayacaklar ne yazık ki. Acıtmayan karanlıklarına dönecekler. Onların hissetmedikleri acılarını da siz içinizde taşıyacaksınız. Güzel bir rüyadan uyanmanın tatlı şaşkınlığını yaşayacaklar bir süre. Sonra unutacaklar. Unuttukları için unutulacaklardır. Kendi güzelliklerini de –eğer bir güzellikleri varsa- unutacaklardır. Yalnız sizin içinizde yaşayacaklardır: bunu bilmedikleri içinde ,yaşadıklarını da bilmeyeceklerdir. Alışkanlıktan başka bir şey bilmedikleri için , sizin de yokluğunuza alışacaklardır.

-Anlıyorum Olric. Neden daha önce söylemedin bana ?

-O zaman yaşayamazdınız. Siz her şeyi yaşamalısınız efendimiz. Bütün güzellikleri görmelisiniz. İçinde en küçük güzellik olan bir şeyi bile tanımalısınız. ‘’-s.350-tutunamayanlar,oğuz atay
  

1 Eylül 2013 Pazar

parşömenlerden..



Og Mandino..
‘’ Dünyadaki En Büyük Satıcı ’’ adlı merak ettiğim kitabın yazarı. Kitabı henüz okuma fırsatı bulamasam da‘’10 Parşömen’’den birkaçı mevcut. Bu parşömenleri yıllaar önce takip ettiğimiz bir gazeteden kesip saklamıştık. Köşe yazarınca kesip saklanmalı ve okunmalıydı. Aynı şekilde yazara göre de sabah ve öğle içimizden, uyumadan önce ise yüksek sesle otuz gün boyunca okunmalı. Şu aralar her gün okumaya çalışıyorum. Okuduğumuz cümleler bilinçaltında yer bulur ve hayata bakışımızı etkiler cümlesi de geçerli olur tam da burada. 
‘’Parşömenlerde yazılanlar gizemli zihnim tarafından tüketildikçe, her gün daha önce hiç bilmediğim bir tazelikle uyanacağım. Enerjim artacak, şevkim kamçılanacak , dünyayla buluşma arzum  , daha önce her gün doğumunda beni saran korkuları yenecek ve ben, bu çekişme ve keder  dünyasında , mümkün olabildiğine daha önce inanmadığım kadar mutlu olacağım.’’
Diyor yazarımız. Şimdi ‘1 numaralı parşömen’’den belirli kısımları yazmak üzere masamın başına geçmiş bulunmaktayım..
….
‘’ Bugün yeni bir hayata başlıyorum. Bugün çok uzun zamandan beri başarısızlığın bereleriyle bayağılığın yaralarından acı çeken pörsümüş derimi çıkarıp atacağım. 
Bugün yeniden doğdum ve doğduğum mekan, herkese meyve sunan bir üzüm bağıdır. Bugün bağdaki en büyük ve en yüklü asmadan bilgelik meyvelerini toplayacağım, çünkü bu asma kuşaklar boyunca benden önce gelen meslektaşlarımın en bilgeleri tarafından, dikilmiştir.
 Bugün üzümlerin tadına bakacak , her birinin içindeki başarı çekirdeğini yutacağım. Ve içimde yeni bir hayat filizlenecek. Seçmiş olduğum meslek olanaklarla yüklü ama kalp kırıklığı ve ümitsizlikle de dolu. Başarısızlığa uğrayanların gövdeleri üst üste konsa, gölgesi yeryüzünün bütün piramitlerini kaplar. Onun için ötekiler gibi başarısız olmayacağım, çünkü şu anda ellerimde, beni tehlikeli sulardan alıp dün yalnızca düşlerimde görebileceğim kıyılara götürecek olan bu haritaları tutuyorum.
….
 Gerçekte, başarısız olanlar ile başarılı olanlar arasındaki tek fark, alışkanlıklarının farklı olmasıdır. Her türlü başarının anahtarı alışkanlıktır. Kötü alışkanlıklar, başarısızlığa açılan kilitsiz bir kapıdır.
….. 
Gerçekte, tecrübe adamakıllı öğretir, ancak bu tedrisat insanın yıllarını alır, öyle ki verdiği derslerin değeri, has bilgeliğe erişmek için gerekli zamanla birlikte azalır. Sonunda ölülerin bedenlerinde yitip gider.  Dahası, tecrübe, değişen adetlerle karşılaştırılabilir; bugün başarılı olduğu kanıtlanan bir faaliyet, yarın işe yaramaz ve elverişsiz hale gelir..’’


.

Ad

E-posta *

Mesaj *