‘’Yabancılaşmanın
tek panzehiri,yabancılaşmanın devam ettirilmesidir..’’Yabancılaşmaya karşı
sığınılacak bir ideoloji,hayal,fantezi alanı kurmaktan,aidiyet,kimlik
politikalarına sarılmaktan kurtulmanın tek yolu bu..Üretim güçlerinden,maddeden
kopmuş biricik sınıf burjuva güruhu değil artık.Kölelerin efendilerini devirmek
için elleri yok;burada söz konusu olan ‘yanlış bilinç’gibi arkaik kavramlar da
değil;daha çok bir toplu simgesel bombardıman hali…Bedene bağlı olmayan
ellerin(o ellerin nereye bağlı olduklarını kimse kestiremiyor artık)otomatik
olarak ne ürettiklerini kimse kestiremiyor.Çünkü bir zamanlar irade
dediğimiz,faili belli olan sembolik eylem biçiminin yerini,sembolizmin
kıskıvrak yakaladığı bilinç,cortexte toplanan bir aşırı bilinçlenme ,sarmalanma,hapsolma,yalnızca
dille kurulabilen bir kişilik örgütlenmesi,dilin var olmayı göze alamayan ve
asla bünyeye,içimize,kendimize mal edemediğimiz bir ‘ifade etme’çılgınlığı
almış durumda.Dil öncesine ait sessizlikle dil arasındaki,metayla üretim
güçleri arasındaki mesafe o kadar az hatta yok olmuş durumdaki kimse ne
toplumsal varlığıyla kendi ruhu ne de satın aldığı ya da ürettiği masayla
sıradan bir ağaç arasında herhangi bir ilişki kuramıyor.Ama daha da korkuncu
tüm bu bombardımanın imgesel olana,dürtüsel tarafımıza,dil öncesine,işitmeye ve
temasa dayanan hayatımıza,emmeye,ısırmaya ve yok etmeye dayanan karanlık
geçmişimize yönelik olarak,yine dürtüsel bir yasaya,kapitalizmin dürtüsüne göre
ayarlanmış olması.Öylesine tuhaf ki:dilsizlik kendini bir dil olarak,imgesel
olan kendini kusursuz bir sembol olarak dayatıyor ve başarılı
oluyor.Dolayısıyla dil bu ikiye katlanmış gücüyle yepyeni bir psikoz alanı
açmış durumda:gösterenine dokunamayan gösterilenler,kendine dokunamayan
söz,bedenin farkında olmayan zihin,duygularına dokunamayan duygular,maddesine
dokunamayan işçiler..Kısacası toplum bir uyuşma hali ama sonucu yıkıma
varan,zaten ancak bu şekilde kendinin farkına varabilecek bir şiddet kültürü
bu.’’-b.d.-
"-hayatın neşesi nereden geliyorsa yüzümüzü oraya çevirmeye- devam ediyor oluşumuz yaşamak fiilinin ağırlığını azaltmıyor.
YanıtlaSilgeçtiğimiz günlerde bana pavese’nin sözlerini anımsatan evsizi bu gece yine gördüm.
aynı sokak lambasının ardında,bu sefer yanında iki köpek var.
uyuyorlar.
bu bana bir tabloyu hatırlatıyor resmedenin hayatta olmadığı.
tabloda bir evsiz,iki köpek,kaldırım ve bir sokak lambası var.
peki ben neredeyim?
ya da o?
ölüm,geri dönüşü mümkün olmayan bir fırça darbesi gibi bütün renklerin üstünü örtüyor. yeni bir tuval yok.
bunu sevmiyorum."
Sözlerine o kadar hak veriyorum ki söylediklerinin üzerine ekleyecek tek bir kelime dahi bulamıyorum.. Yine derin düşüncelere dalmama sebep oldun :)
YanıtlaSilBilinçli bir şekilde bilinçsizleşiyoruz. Olan bütün varsayım bu. Sonuçlar da bir nevi başlangıçtaki gibi kendine yönelik zıtlıkları çekiyor. Üzücü Elsa şu an ki duruma baktığımızda her şey de olduğu gibi diyalektik bir sonuç çıkıyor. Her şey sonlandığında ise düzeltmek için çok geç kalmış olacağız.
YanıtlaSilbak bu konu en ilgimi çekenlerden.
YanıtlaSilb.d. kim yaaa.
:)