26 Nisan 2014 Cumartesi




‘ey yağmurlar, yıkayın insanın yüreğinde o en güzel sözlerini insanın : en güzel deyişleri, en güzel ayetleri, en iyi kurulmuş tümceleri, en güzel yazılmış sayfaları. Yıkayın, yıkayın insanın yüreğindeki yanık havalardan, ağıtlardan aldığı tadı; çoban türkülerinden, rondolardan aldığı tadı; yıkayın en başarılı anlatımları, attika söyleyişinin tuzunu, yapmacıklı söyleyişin balını, yıkayın, yıkayın düş çarşaflarını, bilginin samanını: yadsıma bilmeyen adamın yüreğinde, tiksinme bilmeyen adamın yüreğinde yıkayın, yıkayın ey yağmurlar, insana bağışlanmış en güzel şeyleri… usun büyük yapıtları için en yetenekli insanların yüreğinde…’-j.p.-
.....
“Karışmış ruhum için uzak işlere, köpek havlamalarıyla canlanmış kentlerin o yüz ateşi…
Yalnızlık! Deli dolu yanlılarımız çok övüyordu bizim tutumlarımızı, ama düşüncelerimiz şimdilik başka duvarlar altında konaklıyordu :
‘hiç kimse beklesin demedim… iğreniyorum hepinizden tatlılıkla.. hem ne demeli bu bizden çıkardığınız şarkıya?’
Ölü denizlere götürülecek bir görüntü kalabalığının  sürücüsü, gözlerimizi yıkayacak gece suyu nerede bulunur?
Yalnızlık!… Yıldız sürüleri geçiyor kıyısından dünyanın, mutfaklara katarak evcil bir yıldızı.
Birleşik kralları göğün savaş sürdürüyor çatımda ve, o yukarıların efendileri yerleştiriyor tepeme otağlarını..
Bir başıma gideyim esintileriyle gecenin, yergici prensler arasında, ‘biélide’ yıldızlarının düşüşü arasında!…
Sessizce bitişmiş ruh ölülerin ziftine! İğnelerle dikilmiş göz kapaklarımız. Övülmüş bekleyiş kirpiklerimizin altında!
Gece veriyor sütünü, iyi sakınmalı bundan, ve baldan bir parmak gezinmeli dudaklarında savurganın :
‘kadının meyvesi, ey sabâlı!…’ ele vererek en az kanayan ruhu ve kalkıp o yalın vebalarından gecenin, doğrulacağım düşüncelerimde etkinliğine karşı düşün; geçip gideceğim yaban kazlarıyla, yavan kokusunda sabahın…
-Ha! Karangu olmakla yıldız hizmetçiler mahallesinde, bilir miydik ki çoktandır bir sürü yeni mızrak kovalıyordu çölde yazın silis tuzlarını? ‘anlatıyordun, tan…’ ölü denizlerin kıyılarında suyla kutsanış.
Sonsuz mevsim içre çırılçıplak yatanlar kalabalıkla kalktılar toprakta –kalabalıkla kalktılar ve çığrıştılar zırvadır diye bu dünya!… ihtiyar göz kapaklarını kımıldatıyor sarı ışıkta; tırmığının üstünde geriniyor kadın;
Ve yapış yapış tay koyuyor tüylü çenesini çocuğun eline, daha bir gözünü patlatmayı düşünmeyen çocuğun…
‘Yalnızlık! Hiç kimseye beklesin demedim.. canım istedi mi gideceğim oraya… –ve giyinip kuşanmış yabancı yeni düşüncelerini, yandaşlardan oluyor gene sessizlik yollarında : gözü bir tükürükle dolu,
Kendisinde yok artık insan özü. Topraksa kanatlı tohumlarıyla, kendi tasarılarındaki bir ozan gibi , yolculuktadır…”-j.p.-




8 yorum:

  1. j. p. bulamadım ya çok beğendim :)

    YanıtlaSil
  2. Bulamazsınnnn:))
    Begenmene sevindim tatlım<3

    YanıtlaSil
  3. Ben resme bayıldım gitti ;))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. o da sana bayıldı :D

      Sil
    2. Hiç bayılmış gibi durmuyor ama hala oturuyo öle :))

      Sil
    3. Belli etmemeye çalışıyor:))

      Sil
  4. fotograf ve yagmur...bu romantıklık benı benden alacak :) ustelık ben balık burcuyum olmaz kı :)

    YanıtlaSil

.

Ad

E-posta *

Mesaj *