Algıda ‘ yok ediciliğin’ pervasızlığında duruyorum geceye
karşı. Tam geçtim derken olumsuzlanan basamakların yanık türküsündedir
gördüklerim. Eve kapanan tüm yalnızlıklar gizil duruşlara çağırır benlikleri.
Yok olmuşluğun çırpınan alyuvarlarıdır günden kalanlar. İsim değiştirir
göçebelikler. Göç yollarında kaybolan hisler çarmıha geriliyor şimdi. Nehirler
akar, sular yenilenir. Kalem kağıt dile gelir. Suskunluklar isimsiz duvarlarda
yankılanır. Bir dervişin sessizliğidir evlere konuk olan.
Adı sanı belli olmayan serzenişlerden paylar çıkarır kendine
kuruyan çiçeklerim. Düşüncenin misilleme duygularında kaybolur yok oluşlar. Yok
oluş hangi kanıksamanın eşiğindedir şimdi ?
Sınırları çizilen mekanların dolup taşması gibi
yeryüzünde, sığamıyorum sığınaklara. Yabancılaşan eller. Anlamını yitiren
kelimeler karanlığa yarenlik ediyor şimdi. Susuşlarım ve yok oluşlarım..
Parçalanmış ruhlarımızın parçalanmasına şahit oluyoruz... Daha derinden göğe yükselmeler bizi kendimizle buluşmamızı zorlaştırmaya başladı böylelikle. Susmak en güzel sestir, konuşmanın erdem olmadığı yerlerde. Belki de bundandır susmak en güzel sestir kalabalık şehirlerde.
YanıtlaSil"Anlamını yitiren kelimeler karanlığa yarenlik ediyor şimdi."
YanıtlaSilİnsan beyni, duyguları bir çağlayan gibi akmaya başlıyor bazen...
bazen sığamıyoruz kabuğumuza..
YanıtlaSilbir eski zaman masalının kilidini arıyorum,saklanmak için o kuytusuna zamanın.ben susmaları çok severim elsa, bir odadır kalbimin sığındığı o susuşlar
YanıtlaSilgünün aydınlık geçsin:) apaydınlık